23 Nisan 2013 Salı

Nefse Nefes "Bakara"



Nefse Nefes "Bakara"

Bismillahirrahmanirrahim

Kaleme kuvvet veren Rabbe hamdolsun
..

Belki de en çok zorlandığım şey NEFS.. Aslında en çok zorlandığımız demeliyim.. İstisnasız her dakika mağlup olacağım korkusu ile atarken adımlarımı görebileceğim her yere 1 kelimeyi yazmam yeterli oluyor. Nefsimi zincirlerken, nefes oluyor her dakikada. 1 kelime nasıl susturabilir insanı, sinirliyken nasıl seni gülümsetebilir ki? Oluyormuş. Hiç konuşmadan Sarılabiliniyormuş bir kelimeye. Hiç gülümsediğini görmeden susabiliniyormuş. Nefsini zincirlerken, Nefes bulabiliyormuş insan. Nefesine Nefes bulabildiği gibi..
Nefesime nefes.. Nefesime Nefs.. Nefsime Nefes..
Sen de gidip geliyor her şey. Her şey o kelimeden sonra düğümleniyor. Umuduna umut katıyor. Sözlerine bir kelime de kendisi ekliyor. Konuşmaya fırsat bırakmadan susturuyor.. "Bakara."
 "Bakara" diyen arkadaşın karşısında gözlerim dolup hafifçe gülümsediğimde şaşırmasını garipsememek gerektiğini düşündüm. Bakara.. Hayatım.. Günlerim.. Gülümsemelerim..
Nefis terbiyesi için yüzlerce ayet gizliyken mektubumuzda, bir paragraf değiştiriyor insanı, değiştirebiliyor. Tüm ayetlerin odak noktasıymış gibi gelmeye başlıyor bir müddet sonra. Sonra büyüdüğünü hissediyorsun O'na bağlandıkça.. Bakara'ya bağlandıkça büyüdüğünü hissediyorsun.. Bakara; ardında açılmamış yüzlerce kapının anahtarı. Bakara insanın miladı olacak nitelikte.. Miladım olduğu gibi..
Nefsime yenilmek üzereyken Nefes olabilecek güçte Bakara.. Her bir ayetinde farklı bir yaşam biçimine bürünmek elde olmuyor.
Ve okurken;

"Ve lev ennehum âmenû vettekav le mesûbetun min indillâhi hayrun, lev kânû ya’lemûn"
/
"Eğer onlar Allah'a ulaşmayı dileyip takva sahibi olsalardı, mutlaka Allah'ın katından kendilerine verilecek sevap, elbette daha hayırlı olurdu, keşke bilselerdi."
BAKARA-103

Ayetini;
yaşama yön belirlemeye gerek kalmadan farklı bir insan olabilme çabasına bürünüyorsun, her defasında biraz daha yetersiz hissediyorsun kendini. Her defasında bir kez daha hissediyorsun Bakara'nın nefesini..
Dedim ya farklı bir sure, farklı bir yaşam kaynağı. Farklı bir nefes..

Nefese nefes katan Bakara, Nefsinle baş başa kaldığında, sana Nefes olabilecek en iyi şey..
Nefesime nefes olan BAKARA nefesinize nefes, nefsinize nefes olsun.
Esselamu Aleyküm


17 Nisan 2013 Çarşamba

Nar çiçeğim..


..


Her şey konuşmak kadar kolay mıdır bilmiyorum..
Kimsenin ne istediği belli olmazken, neler düşündüğü neler hissettiği tahminlerimi zorlarken susmak en büyük kaçışmış..
Susmak..
Ne de çok yakışıyordu babaanneme.. Susmasa diyordum bazen, Susmasa konuşsa bana ne düşündüğünü söylese.. Söylemedi.. Söyletemeden, söyleyemeden gitti.. Gitmek ona buna değil en çok sana yakışmadı be "Nar Çiçeği".. Nar dedim ya ne de güzel çiçek açmışlar o minik bahçende..
6 yılın ardından ilk defa o kapıdan içeriye girerken gördüğüm tek fark o küçücük evin tavanlarına biraz daha yaklaşmış olan boyumdu.. O kapı ardına kadar açılırken, içeriye girmek beni zorlayan en büyük etken olmuştu.. İçeri girince ağlayacağımı bilmek bile o kapıdan girmemi zorlaştırıyordu.. 6 yıl sonunda o evin bana tekrardan neler kazandıracağını düşünmeden attım adımlarımı.. Hissettiğim tek şey o kapıların ardında görmek istediğim kişinin olmayacağı.. Hemen girişte o minicik evin çatısına giden merdivenleri görmek acı acı gülümsetti.. En çok da oradan düşeriz diye kızardın bize oraya çıktığımızda.. Halbuki en çok da oraya çıkar bağırır çağırır şarkı söylerdik kuzenlerle.. Bunları düşünürken salona doğru yürüdüm.. Tam ortasına geldiğimde ayaklarımı hissetmediğimi fark ettim.. Ne de çok özlemişim seni.. Yıllarca yabancı bir ev gibi kapalıyken kapılar şimdi sonuna kadar açılmış bir vaziyette.. Kesiyor tüm nefesimi o ev.. Her noktasında bir hatıra görmek ağlatsa mı güldürse mi bilememiş vaziyette kafamdan teker teker geçiyordu.. Bana da susmak kaldı.. Susmak.. En iyi yaptığımız şey değil miydi zaten..
Daha sonra hemen sağdaki o küçük odanın kapısını araladım.. Seninle orada geçen günlerimiz yokmuş gibi aklıma kuzenlerle gülüşmelerimizden ve Gittiğin gün orada henüz uyumuşken ben, rüyama gelip bana sarılıp gitmenden başka aklıma gelmedi bir şey.. Zaten en son orada görmüştüm yüzünü..Rüyamda.. O oda bana sadece senin varlığını değil yokluğunu hatırlattığı için diğer bir odaya gitmek için sessizce kapattım kapıyı ve çıktım oradan..
Bayram sabahları gözümü açtığım ve hemen yeni aldığım kıyafetleri giydiğim odaya giderken adımlarım hızlandı onu fark ettim.. Bir an önce görmek istiyordum..Bomboş evin hatıralarla dolu odası dedim bir an.. Odada tektim ne desem duyulmazdı.. Duyulmazdı gözyaşlarım.. Anlaşılmazdı titrek sesim.. Odanın köşesine baktıkça sana bakıyormuşum gibi mutlu oldum.. Hani namazlarını kıldığın o küçük köşe var ya.. Hani sana "Babaanne oturarak namaz kılmak daha mı kolay?" diye sorduğumda dünya tatlısı gülüşünle aldığım cevabı söylediğin köşe.. Bak şu yazıyı yazarken bu noktada gülümsedim bir tek :) Gülüşün için yazacağım yüzlerce şiir, bir kitaba dönüşebilirdi. Ticaret kafası yaşadığım için kızıyorum şimdi kendime :) Bunu sana söyleseydim "Sen" de gülerdin.. Biliyorum.. Daha sonra o oda içinde her karesine adımımı tekrar atacak kadar dolaştım. Birer birer dökülecek olan hatıraların aklıma gelmesi için her noktaya tek tek bakmam gerekliydi.. Keşke hepsi gelebilseydi aklıma.. Her karesini incelediğimi fark edince ayrıldım o odadan.. Diğer oda bana hiç iyi şeyler hatırlatmayacaktı.. Seni musalla taşında gördüğüm gün o odada uyumuş ve her seferinde aklıma, seni kaybettiğimi kabullendirmeye çalıştığım oda.. Hani kilitli sandığını sakladığın oda.. Dedem kokan anıları küçük bir sandığa sığdırıp yataklarının altına koyduğun, en değerlinin, sandığının olduğu oda.. O odaya hiç girmemiş olmayı istedim kapıdan çıkarken.. Son olarak mutfağın ve bahçenin kaldığını bilmek beni heyecanlandırmaya yetiyordu.. En çok da bahçen.. Mutfağa girdiğimde kahkahalarla karışık gülümsemeler yaşadığım için diğer odadan yanıma korkarak gelen Hülya ablanın surat ifadesinin fotoğrafını çekip odama assam hiç ağlamam herhalde :) :) Eve girdiğimden beri sessizliğimi koruduğum için bu çıkışım onu korkutmuştu :) Aklıma Babaanneme salata yaptığımda bana söylediği o kelimenin beni bu kadar güldürdüğünü söyleseydim dayak yiyecektim biliyordum.. Suratımı düşürerek bir şey yok dedim o mutfaktan çıkana kadar.. Çıktıktan sonra sessiz gülmeye başladım. Can güvenliğim tehlikede olabilirdi çünkü :) Mutfaktan bahçeye açılan kapıya dokunduğumda aklıma Kuzenim Esra ile olan anılarımın gelmiş olması hasebiye bir kez daha sesli gülme isteğimi derin nefesler ile bastırdığım anda yüzüme çarpan rüzgarla bahçeye çıktığımı far kettim. Gözüme ilk ilişen kayısı ağacındaki çiçeklerdi.. O ağacın üzerinde geçen çocukluğuma acı bir kahkaha atasım vardı da önce o en sevdiğimiz Nar ağacını görmeliydim.. Hani o gün, gittiğin gün, oraya gidip saatlerce ağladığım Nar ağacı.. O güne kadar en değerlimi, amcamı ilk defa ağlarken gördüğümü babamın yorgun bakışlarını, halamın "Bak Hatice Annemi nereye götürüyorlar" derken bana sarılmasının saatlerce gözlerimin önünden gitmeyişinde sırtımı dayayarak ağladığım o ağaç.. Keşke dedim.. Keşke şu an burada yaşasam.. Rahmetli dedemin elleri ile yaptığı küçük ama paha biçilemeyecek olan o evde yaşayabilme imkanım olsa.. İnşallah olur bir gün...
Daha henüz bahçede iken beni arayan Sümeyye ablam heyecanla Ev nasıl diye sorduğunda hiç değişmemiş derken dünyanın en büyük yalancısıymışım gibi hissettim kendimi.. Evet ev görünürde hiç değişmemişti de Nar çiçeğim yokken her şey değişiyordu gözümde.. Sen yoksan ev de yok be Nar çiçeği.. Sen yoksun ama Nar'ların var.. Her bir Nar'da, Nar çiçeğinde Sen olacaksın..Evde kokun olmayacak ama elbiselerimde o Nar suyunun lekeleri olacak.. Evde sesin olmayacak ama en çok sevdiğin ortamda, tüm akrabalarla sessizliğine ses katacağımız güzel günlerimiz olacak, bir gün sana kavuşmak umuduyla yaşayacağımız..
O ev  tüm masumiyeti ile gülerken bana, gidiyorum ben deyip kendimi dışarı atmam tekrardan oraya dönüşlerim olacağının rahatlığıydı..

Nar çiçeğim.. Çiçeklerin en güzeli..
İyiki yüreğimdesin..
Dualarım seninle..
Seni Seviyorum..

9 Nisan 2013 Salı

Emoşum...


...
Bir güne daha merhaba güzel yüreklim..
Güzel bir güne merhaba... Sessizliğe merhaba.. Seni sevenlere merhaba..
İyiki doğdun demek aslında o kadar da basit değil.. İyiki varsın demek.. Ne kadar da zorluyor boğazımı..
Seninle ağlamayı o kadar çok istiyorum ki.. O kadar dolu bir yüreğin var ki.. O kadar kocaman bir yüreğin.. Gözlerine baktıkça bunu anlamak zorlaşmıyor zihnimde..
Öyle bir yerdesin ki, Yüreği en yürekli Sesi en titrek bakışları en masum... Beni hiç bırakmayacak yanlışlarımı yüzüme çarpacak gerektiğinde susturacak bir kuzenim olduğunu bilmek rahatlatıyor beni.. O değil de "İyiki varsın lan!!" diye boynuna sarılmak vardı da sarılmaktan nefret ediyorsun..  :)

Güzel yüreklim... İyiki BENİMLESİN.. <3

2 Nisan 2013 Salı

Yolculuk Sonrası.. "Fadi ve Ben"


"Sınırları kaldırın!
Müslümanlar arasında sınır istemiyoruz!"
Dostlar ile bu sloganı atarak çıktık yola.. "Sınırları kaldırın!"
Arabada herkes uyurken Melek Nur ile konuşacak ne çok anlar birikmiş diye düşündüm sürekli.. Anlattıkça anlatıyordu dilim.. Kilis yolunun heyecanı da başka türlü geçmezdi herhalde :) İkimizde de farklı bir gülümseme vardı.. Farklı bir heyecan.. Göreceklerimizin de burukluğu..
Ayetler ile süsledik yolculuğumuzu.. O bir ayet söylerken ben farklı bir ayet düşünerek Melek'e sırasını veriyordum.. En son öyle bir ayet çıktı ki önümüze, susmaktan başka yapacak bir şey kalmamıştı ikimize de..

"Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!"

Artık konuşmanın lüzumu yoktu. O yolculuk için vicdanımızı sızlatacak ayet kulaklarımda defalarca çınladı

"Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!"

Sessizliğimizin son demlerinde Kilis'e geldiğimizi anlamamız ile doğrulup sloganlarımızı tekrardan atmaya başladık.. Öğle namazlarımızı kılacağımız yer ve bize eşlik edecek Suriyeli doktor ile buluşacağımız yere vardığımızda, indiğimiz yerin hemen ötesinin Suriye olduğunu bilmek bile bizi sessizleştiriyordu.. Suriyeli doktor Mustafa ile buluşup ilk Daruşşifa hastanesine gittik.. Kapıdan girerken karşılaşacaklarımızın bize neler öğretecekleri düşüncesine kapılmışken ilk "MUSTAFA" ile karşılaştık.. Başında bir mermi ile hayata tutunmaya çalışan.. Arkasından "ABDÜLKADİR", "ALİ MAHMUD", Bir bacağını kaybetmiş diğer bacağını da bilekten kaybetmiş olan "TEVFİK" ile, "ALİ" ile, gülümsemesi ömre bedel "RAMMAH" ile.."AHMED" ile.. Ve daha nice yüreği güzel diğer abiler ile... Hepsi ile dilimiz döndüğünce muhabbet etmeye başladık..Arkadaşımız her yaralıya "Ene uhibbuki" "Ene uhibbuke"derken kardeşlerimizin yüzünde güzel gülümsemeler bıraktığını gördükçe mutlu olmaya başlıyorduk.. Onların yanında bu kadar rahat olmamızın en büyük nedeni ise Doktor Mustafa'dan başka biri değildi. Onun hastalar ile olan muhabbeti o kadar güzeldi ki.. Onlar ile bir bağ oluşturmuş espriler yaparak yüzlerini gülümsetiyordu hastaların.. Onlar gülümsedikçe biz bir kez daha gülümsüyorduk. Gülümsedikçe "Selamun Aleyküm" diyebilmek kolaylaşıyordu boğazımda.. Aramızdaki köprüydü "Selamun Aleyküm".. ne ben Türkçe bir şey söylesem o anlayacaktı ne de o Arapça söylediğinde ben anlayacaktım.. Aramızdaki tek köprü.. Aramızdaki tek muhabbet... Selamun Aleyküm..
Daha henüz 6 aydır Türkiye'de olan Doktor Mustafa ile muhabbet etmek de bir o kadar eğlenceliydi.. Malatya'dan geldiğimizi duyunca o tatlı Türkçesi ile yarım yamalak bir şekilde Malatya'yı görmedim ama çok seviyorum demesi hepimizi ayrı mutlu etti.. Sonra hastane şartlarından bahsederken "Zor ama alıştık.. Zor değil inşallah zor değil" demesiyle buruk yüzünün her karesi yüreğime ayrı bir hüzün yansıttı..
 "Hepsi benim kardeşim o hasta ben doktorum aramızdaki tek fark bu onlar benim kardeşlerim. Sadece dua istiyoruz. Müslümanların hepsinin kalbi bir fakat aralarında siyaset var. Müslüman da olsa zulmü kabul edemeyiz"... kulaklarımızda çınlayan sözleri bunlar olsa gerek..
30-40 kişilik kapasitesi olan ve evden bozma hastaneye çevrilmiş olan o hastanede(!) 80 kişinin bile kaldığını anlatan doktor birçok vakfın derneğin destek vermeye çalıştığını fakat en büyük desteği devletin sağladığını özellikle söyledi.. "TÜRKİYE İMTİHANINI GÜZEL VERİYOR TÜRKİYE OLMASAYDI DAHA KÖTÜ HALDE OLURDUK" dediğini duymasını istediğim o kadar çok kişi var ki.. O kadar içtendi ki cümleleri.. bir o kadar da buruk.. Ülkesinden ayrı.. Ailesinden.. Dostlarından..
"Bu savaş bitmez MÜSLÜMANLAR BİR OLARAK DÜNYAYA BAŞ KALDIRMADIKÇA BU SAVAŞ BİTMEZ ESED ÖLSE BİLE BİTMEZ" dedi bastıra bastıra.. "Şam'dan sonra Kudüs inşallah!" dediğinde ellerini öpmemek için kendimi zorladığımı ve not almaya devam ettiğimi hissetmiş olmalı ki o dünya tatlısı Türkçesi ile "Yaz Yaz bunları da yaz" demesi güldürdü en çok yüreğimi.. :)
 " Müslümanları bir arada tutacak tek şey "LA İLAHE İLLALLAHTIR" dedikten sonra evleri ziyaret etmek üzere ayrıldık Darüşşifa'dan..

İlk gittiğimiz evde dünya tatlısı "ELE" ile karşılaştığımızda yanaklarına kondurduğum öpücüğün beni rahatlattığını hissettim.. Annesi "Savaş bitince bize(Suriye'ye) kahve içmeye beklerim dedikten sonra öyle bir İNŞALLAH dedi ki, daha önce bu kadar içtenini duymadığımı düşündüm ve kalemime sarılarak bu anı karaladım defterime.. Diğer evlerde de aynı istekleri olduğunu yazmışım defterime.. Hepsi inşallah savaş biter de bize de gelirsiniz bir gün demiş de bunu fark etmem bu yazıyı yazarken, notlarımı karıştırırken olmuş..
Daha sonra bir evde "YAHYA" ile tanışma fırsatımız oldu.. Boyu kadar fırın önlüğü ile 6 kardeşini ve annesini geçindiriyordu babası cephede savaşırken. O kadar masumdu ki bakışları.. Bir o kadar da, büyümüş kocaman olmuş evi geçindirdiğinin farkında olan kocaman bir Baba olmuş gibi.. Gibisi az.. Öyle.. Baba.. o evin BABA'sı olmuş 11 yaşında.. Gülümsemesi ömre bedel YAHYA..

Artık ev ziyaretlerimiz bitmişti.. Kilis'teki son durağımız Çoğunluğu bayanlar ve çocukların oluşturduğu bir rehabilitasyon merkeziydi.. Gördüklerimiz bizi o kadar çok utandırıyordu ki daha neler göreceğimizi tahmin etmekte zorlanıyorduk.. Rehabilitasyon merkezinin kapısında bizi çok şeker bir Suriyeli Hemşire ve güzel Türkçesi ile Suriyeli bir Hemşir karşıladı bizleri.. Onların yüzündeki samimi gülümseme yukarıda neşeli insanların var olduğunu düşünmeme sebep olmuştu.. Fakat yukarı çıkınca yine dram öyküleri ile karşılaştık..
Merkezdeki ilk tanıştığımız "NECUVA" oldu. Belden aşağısının felç olduğunu göstermek üzere annesinin bacağını kaldırıp yatağa tekrar bırakması ile yıkıldığımı hissettim.. Not aldığımı görünce gözlerime bakıp arapça bir şeylerden bahsedip elleri ile 10 sayısını göstermesini tercümandan Necuva'nın geçirdiği ameliyatların sayısı olduğunu öğrendim.. İrkilmemek elde miydi? Tam savaş esnasında yanına bomba düşerek yaralanan ve ciddi ameliyatlar geçiren Necuva için Hemşir iyileşme umudu var dedikten sonra kapı dışına çıkınca iyileşmesi imkansız demesi düğümledi boğazımdaki kelimeleri..  Necuva aklımda yer kaplamışken "MUSAB YUSUF" ile tanıştım.. İsmini yatağının yanında yazan kağıttan öğrendim.. Başucunda duran Kur'an-ı Kerim e bakıp "İşte ortak yolumuz" demekten kendimi alamadım.. Ona bakıp kafamı salladıktan sonra bana gülümsemesi onu az da olsa anlayabilmem için bir kapıydı.. Elbette Anlamak için çabalamadık.. ANLAYAMADIK... Hiçbirini ANLAYAMADIK..

Ve "FADİ"...
O'nu yazarken zorlanıyorum.. O'nu hatırladıkça unutuyorum dünyayı.. FADİ.. Güzel yürekli mücahidimiz..
Hemşir son olarak terasta bulunan bir hastadan bahsetti.. Görmek istediğimizi söyleyince bizi onun yanına götürdü.. Yerde yatan gencecik bir delikanlı.. Onu bir sevdiğime o kadar çok benzettim ki elindeki bilgisayardan, açtığı Suriye devrim marşından, Gülümsemesinden, esprilerinden.. Daha önce ve daha sonra bir daha hiç O'na Fadi kadar benzeyecek birini bulamayacağıma o an kendimi inandırdım..

FADİ...
Cephede yaralanmış güzel yüzlü bir kardeş.. Aynı zamanda güzel yürekli bir kardeş.. Doktorların ona belden aşağısının felç olduğunu sırf  "İyileşince tekrar cephede savaşacağım, oraya tekrar gideceğim" diye tutturuyor olmasından söyleyemiyorlar..Kurtuldum demiyor.. Ölmeye engel yok onun için.. Şehid olmaya engel yok.. Gülümsemesine engel yok.. Gözlerine bakmaya çalıştıkça utangaç bakışlarını bilgisayara yoğunlaştıran FADİ..
Bizden neler istiyorsun sorumuza cevabını verirken o mükemmel yüzünün gülmesiyle espri yaptığını anlayıp hızla tercümana kafamı çevirip istediği şeyin "Cips" olduğunu duyunca O'na tekrar bakıp titreyen ellerim ile o anı satırlara yazmaya çalıştım.. Ona bakarak yazmak istemem o an yazdıklarımın şu an okunmuyor olmasının en büyük sebebi :) Yaşama öyle bir tutunmuş ki Şehid olma aşkı onu o haliyle bile gülümsetiyordu.. Arkadaşlardan birisi gidip Cips alıp gelmesi ile yüzündeki kocaman gülümsemeyi her hatırladıkça aynı şekilde bende gülümsemekten alamıyorum kendimi.. "Bak senin iki haftada yapamadığını arkadaşlar 5 dakikada yaptı" dediğini tercüme ederken tercüman ondan gözlerimi ayırmayarak gülümsemek yaşamıma yaşam kattı desem yeridir.. Rabbim onu, her ne kadar da doktor imkansız dese de bir an önce ayağa kalkmasını ve o Şehadet şerbetinden tatmasını nasip eder O'na inşallah..

Ziyaretimizde hayatımdaki en güzel anı bana yaşatan FADİ..
Rabbim Seni cennette kardeşim eylesin bana inşallah..
...
Bu yazıyı okuyan okumayan herkese;
        Ali'den, Mahmud'dan, Mustafa'dan, Rammah'dan, Necuva'dan, Nureddin'den, Yahya'dan, Ele'den, Yusuf''dan selamlar getirdim.. Rabbim bu güzel kardeşlerimle tekrardan bir araya getirmeyi nasip etsin bana.. Özellikle Fadi kardeşimle..

Esselamu Aleyküm..