18 Temmuz 2013 Perşembe

Oruç ve Furkan


Ramazan ayının en sıcak günlerini yaşarken hayırlı bir program için yolumuz Kayseri'ye düştü. 
Dillerimizden düşürmediğimiz, herkese örnek gösterdiğimiz Furkan'ın memleketinde olmak bile bize ayrı bir mutluluk katıyordu. 
Bir şehit daha kazanmıştı Kayseri.. 
Onurlu yolculuğun onurlu şehidi.. 
Yüreklerin kazandığı en mükemmel şehitlerden.. 
Fakat üzücü bir nokta vardı ki o da Kayseri'de Furkan Doğan'ı bilenlerin önemsenmeyecek kadar az olması.. İnsanlar değil Furkan'ı bilmek, Mavi Marmara'yı bile bilmiyor.. 
Ne acı değil mi?
İşte bir gün öncesinde bunları konuşarak Kayseri yolculuğumuzu sürdürdüğümüz Hatice arkadaşımla Cumhuriyet medyanında yürürken uzakta iki çocuğun olduğunu fark ettik.. 
Baskülle harçlıklarını çıkarmaya çalışan çocuklar olduğunu, Baskülü görünce anladık. 
Yaklaştığımızda yanlarında kitaplar olduğunu fark etmemizle "Bu kitapları satıyor musunuz" sorusunu yöneltmemiz bir oldu
"Hayır okuyoruz, satmıyoruz" deyince pek de alışık olmadığımız çocuk satıcılarından olduğunu anlamamız güç olmadı..
Oruç ve Furkan..
İsimlerini duymamızla yüzümüzün ayrı gülümsemesi onların da yüzlerini gülümsetiyordu.
Oruç, Furkan'ın ağabeyiydi.. Sorduğumuz sorulara özenle cevabı veren Oruç'tu. Furkan ise elindeki hikaye kitabını inceleyerek bizi dinliyor, arada gülümsüyor, gülümsediğini de çaktırmamaya çalışıyordu :)
Yüreği güzelim..
Furkan'ın o dünya tatlısı gülüşü üstüne söylenecek en güzel cümleydi, "Kayseri'nin bir FURKAN'ı daha"..
Bunu söyledikten sonra Oruç lafa girdi.
"Furkan mı? Nasıl yani?"
Bunun üstüne "Şehid Furkan'ı tanıyor musun?" diye sordum.
O kadar insan bilmiyordu, Oruç'tan da bunu bilmesini beklemedim elbette..
Ama daha yeni sorumu sormuştum ki hemen
"Şehit Furkan Doğan'ı tanıyorum" diyerek Anadolu Gençlik Derneğine gittiğini ve oradakileri tanıdığını oradakilerin de kendisini tanıdığından bahsetti gülümseyerek, gülümseterek..
Subhanallah dedim içimden.. 
Ve o dünya tatlılarını sizlerin de görmesini istedim, usulca sordum: 
"Fotoğraf çektirebilir miyiz?"
"Tamam" dedi sessizce ve ekledi "Tamam ama ben pek sevmem fotoğraf çektirmeyi"
Kalp kırmadan, Hayır demeden söylerken bunu Telefonu geri çantama attım. Olması gereken gibi :)
Ve artık yanlarından uzaklaşma vaktiydi.. 
Bir müddet hiç çıkmadı aklımdan.. 
Rabbim dedim "Sen yardımcıları ol"
O gün Oruç ile Furkan'ı anlatırken arkadaşlara
sürekli orada olduklarını ve okul zamanlarında orada ödevlerini yaptıklarını söylediklerinde daha bir içten dua ettim..
"Rabbim Furkan'ın kaderini yaz alınlarına"
..


15 Temmuz 2013 Pazartesi

BURADAYIZ, BURADA KALACAĞIZ

Kalemin Rabbine, yüreğe hüzünler verip, arkasından gülümseten Rabbe hamdolsun.
 Rabbim diyorum, sana hamd etmek için ne çok vesilem var..
Vesileler artarken,
Kesiliyor yine nefesimiz..
Bazen mutluluktan, bazen de..
Bazen de acılar içinde kıvranırken..
Eli bağlı bir şekilde kıvranırken, kesiliyor nefesimiz..
Küçüktüm..
Küçücüktü yüreğim. 
İçerisinde kocaman kocaman insanlar vardı.. 
Gülüşlerim anlamsızdı..
Duygularım sebepsiz..
Gözyaşlarım taleplerimdendi.
Büyüdüm..
Büyüdü yüreğim.
Büyüdükçe yüreğim, küçüldü sanki  insanlar..
Gülüşlerim, küçücük yüreklerin gülüşleriyle anlama büründü.
Duygularım, kardeşlerimin mutluluklarıyla sebepsizlikten kurtuldu..
Gözyaşlarım, Gözyaşı döken bebeklerin ağlamamasını talep ederken daha bir arttı..
Dedim ya, büyüdüm.. Büyüdük hep birlikte..
Küçücük yüreğimizdeki kocaman hayaller,
Büyüyen yüreğimizde küçülmeye başladı bir bir..
Cenneti hayal ederken hissettiğimiz mutluluk, büyüdükçe körelmeye başladı bir bir..
Kim bilir.. Belki de Hayallerle mutlu olmaktan vazgeçtiğimiz için büyüdük..
Büyümek istedikçe, büyüdük..
Çocuk olmak istedikçe biraz da büyüdük..
Arttıkça büyük olmanın getirdiği yükler, çocuk olmak istedik..
Kaçmak istedik çocukluğumuza..
Ölen çocukların, annelerin ağırlığından kaçmak istedik..
Filistin'in mavi emzikli bebeğinin,
Irak'ın  gözler önünde ailesi öldürülen en yürekli Annesinin,
Bağdat'ta, Felluce'de, Bosna'da, Çeçenistan'da,Afganistan'da, Arakan'da öldürülen,
Filistin'de Mısır'da, Suriye'de öldürülen ve öldürülmek için sıraya dizilen bebeklerin ağırlığını taşıyamama korkusundan çocuk olmak istedik..
Kaçmak bize göre değildi.. Kaçamadıkta..
Ağır hesaplarla, büyümüş olmaktan yakındık her dakika..
Her ölüm haberi geldiğinde acıyla kıvrandık..
Bu böyle devam edemezdi..
Çocuk olamayacaktık bir daha..
O yüzden susanlardan olmadık..
Duyguları eyleme dönüştürmek için, sesimizi bir kez daha yükselttik..
Sessiz kalanları da alarak yanımıza, Allah-u Ekber nidalarıyla, 
haksız yere öldürenlere  "BURADAYIZ.. BURADA KALACAĞIZ" demek için kaldırdık ellerimizi..
Çocuk olamadıkça, öldürülen her çocuğa sesimizi bir kez daha yükselttik..
Yükseltmeye de devam edeceğiz..
Unutmasınlar..
BURADAYIZ.. BURADA KALACAĞIZ
Savaş Anneleri olmak için, Ölecek çocuklar doğuracağız..


Ellerinde kefenleriyle Rabia-tul Adeviyye nin sokaklarında yürüyen Annelerimize ithafen..




14/07/2013