Esselam.
Kalemin Rabbine hamd olsun ve hamd olsun göğün Rabbine.
Dershanede tercihlerini yapmış yavaş yavaş eve giden birini düşünün. Heyecanlı ve bir o kadar da tedirgin. Tek bir tercihinde bile memleketini yazmamış, zaten o güne kadar da kafasından tek bir kere bile memleketi geçmemişti. Kardeşleri gibi, il dışında bir üniversite hayali vardı. Sebepsiz bir hayaldi ama hayaldi işte. Hayal olarak da kaldı :) Çünkü o biri eve gidince babasının isteği üzerine tüm tercihlerini memleketinden yana kullanmıştı. Zorlasa idi tercihleri değişmeyebilirdi belki. Nasip diyerek karar verdiği son tercih listesini ösym den onaylatıp bilgisayarı kapatmıştı. Ve tüm tercihleri İnönü Üniversitesi idi. Eh anladınız artık. O benim :) Tercihlerden sonra yaz boyunca memleketim gelecek diye kendimi hazırlamıştım ve üniversiteli olma heyecanım kırgınlığımı hep bastırdı. Sonuçlar açıklandı ve ilk iki tercihim olan İnönü Üniversitesi Makine Mühendisliğinin Allah'ıma binlerce kez şükürler olsun ki ikinci öğretimine yerleştim. :) Sevindim ve sevincim üniversiteye kayıt yaptırana kadar sürdü. Kayıt işlemlerinde öyle çok zorlandım ki dakika bir gol bir dedim hep. Gol iki , gol üç , gol dört.. Okulun ilk günü gol beş.. Kadın mesleği olmadığından kadınların pek tercih etmediğini biliyordum da bilmek değil görmek gerekiyormuş. 4 sene kız lisesinde okuyan ben, 6 kız 41 erkek mevcutlu bir sınıfta buldum kendimi :) Hoppala.. Goller artmaya başladıkça, ağlamak benim için artık normalleşmeye başladı. Anlayacağımız okul dönemimin ilk 1 buçuk ayı ağlamak ile geçti. Bu dönem içerisinde gözyaşlarıma şahit olup beni teskin etmeye çalışan güzel yürekli arkadaşıma da bu yazı vesilesi ile selam göndermiş olayım :) Velhasılı kelam. Pişman olmuştum.Keşkelerle dolu bir ay geçirdim. Üzülmesinlerdi diye anne'ye ve baba'ya da belli etmemek şarttı tabi. İkinci öğretim olmamamın ilk avantajını o dönem keşfetmiştim işte :) Tabi nereden bilebilirdim Uzatmalı 5 yıl süren üniversite hayatımı da ağlayarak bitireceğimi.. Biri gelip de ağlayarak geldiğin bu üniversiteyi ağlayarak terk edeceksin deseydi, "Akıl büyük nimet azizim, git bir doktora görün" derdim. Ama gerçek o idi. Ben 5 sene önce ağlayarak geldiğim bu üniversiteden bugün ağlayarak ayrılıyorum. Anlayacağınız ön yargımın okkalı bir tokadını yedim :) Bir 5 sene daha deseler gözlerim parlayacak kadar çok sevdim üniversiteyi. Üniversiteden çok dostlarımı, arkadaşlarımı, kardeşlerimi.. Bu zaman içerisinde tanıdığım, selamını aldığım, selam verdiğim her insan bana bir değer kattı. Her insanın gülümsemelerini işledim bir bir yüreğime. Ufak tefek aksilikler olsa da şikayetçi olmadım hiç. Okul dönemimin ilk bir kaç ayını saymazsak şu döneme kadar hep İyi ki diyerek geldim. Keşkelerim olmadı değil. Yine de üzülmüyorum, pişmanlık duymuyorum. Her şey için iyi ki diyebilecek kadar insanlar ile dolu, zengin bu yüreğim. Hamd olsun.. Hem İlahiyatçı mısın sorularına bile gülümseyip geçebilecek kadar da büyüdüm. Kendi fakültesinde bile İlahiyatçı mısın sorusu ile karşılaşan ben, bu anlam veremediğim soru ile hala muhatap olmaktayım o da ayrı mesele çaktırmayın ;) Neyse.. Duygusala bağlamayı profesyonelce yapıyorum. Ama bundan fazlası da beni zorlar. Demek ki neymiş duyguları gün yüzüne çıkarmaya tam da burada son vermek gerekmiş :)
Başta, derslerini hiçbir zaman yapılacaklar listesinin başına koymayan ve ders çalışma yoğunluğunu hiçbir zaman kazanamamış şu şahsiyete yardımlarını hiç esirgemeyen Rabbime, akabinde Aileme, sınıf arkadaşlarıma (Özellikle Berivan, Tanay, Yasemin, Haydar Abi, Şahin, Fırat, Oktay, Ufuk, Faruk) öğretim görevlilerimize, sosyal arkadaşlarıma bir teşekkür ederken, koordinat veremeyeceğim kadar özel kalmasını istediğim yalnızlık isimli ağacıma, ilham adını vererek yazılarıma ve bazen de gözyaşlarıma ortak ettiğim o anlam dolu banka ve akşamın serinliğinde çayın sıcaklığı ve dostun muhabbeti ile içimizin ısınmasına vesile olan Çırağan Kafe'ye iki defa teşekkür etmeyi kendime borç bilirim. :) Her daim sol yanımda olacaksınız.. Sizi seviyor ve Allah'a emanet ediyorum.
Rabbim Hamd..
Hatice.
4 Temmuz 2016 Pazartesi
9 Haziran 2014 Pazartesi
Göğün Yüzü
Esselam
Kalemin Rabbine hamd olsun,Ve hamd olsun gökyüzünün Rabbine..
Her insan en az bir kere bakmalı gökyüzüne umutla.
Her insan en az bir kere bakmalı gökyüzüne umutla.
Bakabilmeli yüzyıllara şahit olmuş bulutlara
Dalıp gitmeli mesela bulutlarda gizlenmiş maviliklere
Anlamalı maviliğinde sakladığı tarihiyle güzelleşen gökyüzünü..
Bir kere de olsa karşılaşmaya çalışmalı göğün yüzleriyle
Göğe faklı bakmış insanların aciz bakışlarını yakalayabilmeli göğün mavisinde
Umutla gökyüzüne bakmış birisiyle göz göze gelebilmeli insan gökyüzünde
Kızgın, mutlu, hüzünlü, sahipsiz, yalnız, neşeli, haykıran, umutsuz, aşık, sebepsiz, nedensiz, amaçsız, sevgiyle, dua ile, gülümseyerek, ağlayarak bakmış inanları bulabilmeli bulutların arasında
Gökyüzüne umutla bırakılmış kuşları bulabilmeli
elindeki balonu kaybetmiş çocuğun gökyüzüne bakan masumiyetini arayabilmeli insan
Penceresinden dışarıya bakan Annenin bombalar karşısında aciz kalışlarını anlayabilmeli
Annesini kaybeden çocuğun gözyaşlarına denk gelmeli gökyüzünde
Bulabilmeli heyecanla Allaha teşekkür etmiş gül yüzlü çocuğu
Mutluluk tüten bacaların islerine denk gelmeli
Sevdiğini gönderirken göğe sessiz kalışlarını anlamalı bir insanın..
Her kelamını hissedebilmeli ğöğe yazılmış şiirlerin
duyabilmeli haykırarak okunan ağıtların seslerini gökten
Anlayabilmeli işte göğün ihtişamlı yüzünün ardındaki acıları
Ve konuşabilmeli göğe kazınmış gözler ile
Ve anlayabilmeli
Maviliğine sakladığı hüzünleri
beyazlığında sakladığı mutluluları...
Bakabilmeli işte umutla göğün yüzlerine
Bir kere de olsa göz göze gelmeli acıyı, sevinci, mutluluğu, hüznü, geç kalınmışlıkları pişmanlıkları, acizlikleri, umutları yüzlerine yansıtmış gökyüzü ile...
Ve konuşabilmeli göğe kazınmış gözler ile
Ve anlayabilmeli
Maviliğine sakladığı hüzünleri
beyazlığında sakladığı mutluluları...
Bakabilmeli işte umutla göğün yüzlerine
Bir kere de olsa göz göze gelmeli acıyı, sevinci, mutluluğu, hüznü, geç kalınmışlıkları pişmanlıkları, acizlikleri, umutları yüzlerine yansıtmış gökyüzü ile...
25 Mart 2014 Salı
DUA..
Herkesin söyleyecek ne çok sözleri var.
Anlatmak istediğimiz ne çok kelamlar birikmiş heybemizde.. Heybeme bir göz attığımda gördüklerim korkutuyor aslında beni. O kadar gün, ay ve yıl biriktirmişim ki, o kadar insan biriktirmişim ki o heybede, dün akşam yalnız başıma oturduğum o bankta sessizliğin hakim olduğu bir anda ağzımda gevelediğim kelamları anlayacak kimse bulamadım. İnanır mısınız o dakika söylediklerimi anlayacak tek bir insan bile yoktu heybemde. Bu yalnızlık değil, yalnız değilim çünkü kimse yalnız değil, Allah var iken.. Yalnızlık değil, yalnız hissetmek.. Mutlu olmak ile mutlu hissetmek arasındaki uçurum gibi bendeki his. Minik defterime yazdığım üç beş kelamın beni anladığını düşünmek bile acı acı gülümsememe yol açıyor.
Son bir kaç ay tüm korkuların -aklınıza gelebilecek her şey- beni çevrelediği zamanları yaşıyorum. Sebebini bilmiyorum. Ya da biliyorum. Bilmiyorum. Haleti ruhiyesi karışık bir aciz kul var karşınızda.
Yapılacak onca iş var, sizi bekleyen minik çocuklar var, Ellerini semaya açmış senin gayretinin sonuçlarıyla mutlu olacak Anneler var ve sen sadece tökezleyerek yürüyorsun. Tökezlememe sebep bir şeyler var. 2 yıl öncesi BEN olmamı engelleyen bir şeyler var. Bu da beni git gide sessizliğe ve bir adım geriye çekilmeme yol açıyor. Belirsizlikler öylesine acı verici ki. Önce uzaklaşmak istiyorum her şeyden sonra sorumluluktan kaçmakla bir yere varamayacağımı düşünüp tekrar ayağa kalkıyorum. Bedenen de ruhen de yoruluyorum. Bir çocuğun gülümsemesini görünce içimin mutluluktan başka bir şey ile dolu olmadığını hissettiğim zamanlardan, minicik çocukların kalbini kırdığım zamanlara gelmiş olmanın yürekteki sancısını kimse bilmez. Beni bu konuda anlayacak tek bir insan evladı tanımıyorum. Varsa da ben tanımıyorum. Değişim mi olgunluk mu bıkkınlık mı bilmiyorum. Bunu yazma sebebin ne onu bile bilmiyorum :)
Tökezlememe sebep olan şeyler somut bir şeyler değil bunu biliyorum, ailem dostlarım veya uğraştıklarım değil. Bunu biliyorum. Ailemden de dostumdan da uğraştıklarımdan da uzaklaştım bir zaman veya hala birkaçı ile uzağım her ne ise. Onlar değil biliyorum. Başka bir şeyler. Yakın olan bir şey gibi. Belki bir hastalık bir imtihan bir ölüm bir uzaklaşma bir özlem bir üzütü bir his. bilmiyorum. İçimi ne huzursuz ediyor bilmiyorum. Yürümeme engel olan nedir bilmiyorum.
Bildiğim tek bir şey var bunu okuyan da okumayan da beni hiç anlamayacak. Anlatamadım çünkü. Bilmediğim bir şeyi anlatamam ve siz de anlayamazsınız.
Sadece Dua istiyorum. Dualarımda artık kendime yer veremez oldum çünkü. Kendimden fazlasıyla uzaklaşıyor gibiyim. 2 yılda ne kadar uzaklaşmışsam kendime dönüşüm de 2 yıl sürer mi dersiniz? Bilmem. Bunu da bilmem.
Yine de hamd etmeyi öğrendim hep. Hamd olsun Rabbim. Şu hallerime de hamd olsun. Sabaha da geceye de Asr'a da çocuklara da hamd olsun...
"Duanız da olmasa Rabbim ne diye size değer versin?"
Dua..
Anlatmak istediğimiz ne çok kelamlar birikmiş heybemizde.. Heybeme bir göz attığımda gördüklerim korkutuyor aslında beni. O kadar gün, ay ve yıl biriktirmişim ki, o kadar insan biriktirmişim ki o heybede, dün akşam yalnız başıma oturduğum o bankta sessizliğin hakim olduğu bir anda ağzımda gevelediğim kelamları anlayacak kimse bulamadım. İnanır mısınız o dakika söylediklerimi anlayacak tek bir insan bile yoktu heybemde. Bu yalnızlık değil, yalnız değilim çünkü kimse yalnız değil, Allah var iken.. Yalnızlık değil, yalnız hissetmek.. Mutlu olmak ile mutlu hissetmek arasındaki uçurum gibi bendeki his. Minik defterime yazdığım üç beş kelamın beni anladığını düşünmek bile acı acı gülümsememe yol açıyor.
Son bir kaç ay tüm korkuların -aklınıza gelebilecek her şey- beni çevrelediği zamanları yaşıyorum. Sebebini bilmiyorum. Ya da biliyorum. Bilmiyorum. Haleti ruhiyesi karışık bir aciz kul var karşınızda.
Yapılacak onca iş var, sizi bekleyen minik çocuklar var, Ellerini semaya açmış senin gayretinin sonuçlarıyla mutlu olacak Anneler var ve sen sadece tökezleyerek yürüyorsun. Tökezlememe sebep bir şeyler var. 2 yıl öncesi BEN olmamı engelleyen bir şeyler var. Bu da beni git gide sessizliğe ve bir adım geriye çekilmeme yol açıyor. Belirsizlikler öylesine acı verici ki. Önce uzaklaşmak istiyorum her şeyden sonra sorumluluktan kaçmakla bir yere varamayacağımı düşünüp tekrar ayağa kalkıyorum. Bedenen de ruhen de yoruluyorum. Bir çocuğun gülümsemesini görünce içimin mutluluktan başka bir şey ile dolu olmadığını hissettiğim zamanlardan, minicik çocukların kalbini kırdığım zamanlara gelmiş olmanın yürekteki sancısını kimse bilmez. Beni bu konuda anlayacak tek bir insan evladı tanımıyorum. Varsa da ben tanımıyorum. Değişim mi olgunluk mu bıkkınlık mı bilmiyorum. Bunu yazma sebebin ne onu bile bilmiyorum :)
Tökezlememe sebep olan şeyler somut bir şeyler değil bunu biliyorum, ailem dostlarım veya uğraştıklarım değil. Bunu biliyorum. Ailemden de dostumdan da uğraştıklarımdan da uzaklaştım bir zaman veya hala birkaçı ile uzağım her ne ise. Onlar değil biliyorum. Başka bir şeyler. Yakın olan bir şey gibi. Belki bir hastalık bir imtihan bir ölüm bir uzaklaşma bir özlem bir üzütü bir his. bilmiyorum. İçimi ne huzursuz ediyor bilmiyorum. Yürümeme engel olan nedir bilmiyorum.
Bildiğim tek bir şey var bunu okuyan da okumayan da beni hiç anlamayacak. Anlatamadım çünkü. Bilmediğim bir şeyi anlatamam ve siz de anlayamazsınız.
Sadece Dua istiyorum. Dualarımda artık kendime yer veremez oldum çünkü. Kendimden fazlasıyla uzaklaşıyor gibiyim. 2 yılda ne kadar uzaklaşmışsam kendime dönüşüm de 2 yıl sürer mi dersiniz? Bilmem. Bunu da bilmem.
Yine de hamd etmeyi öğrendim hep. Hamd olsun Rabbim. Şu hallerime de hamd olsun. Sabaha da geceye de Asr'a da çocuklara da hamd olsun...
"Duanız da olmasa Rabbim ne diye size değer versin?"
Dua..
27 Kasım 2013 Çarşamba
HÎRA
HÎRA
Herkesin biraz nefesini dinleyeceği, nefesindeki ritimleri kalbinin ritimlerine uyduracağı bir hîrası olmalı. Biraz sessizlik, biraz yalnızlık, biraz da gülümsemeleri duvarlarında bulacağın bir Hîran varsa, kendini şanslı hissetmelisin demiştim içten içe kendime..
Hissedebiliyorsan şanslısın..
Nefesinin ritmini dilindeki kelimelere yansıtabiliyorsan, şanslısın..
Hîra'yı hak edebiliyorsan şanslısın..
Hîra..
Tarifi o kadar zor ki..
Sizce kocaman, bence küçücük bir odacıkta, sessizliğini sessizliğinle paylaşabilmeyi başarmaktır Hîra..
Yüreğindeki fısıltıları, kulağındaki tınıya çevirmeyi başarmaktır..
Sessizliğini fısıltılarla yüreğine kazımak belki de..
Kim bilir..
Hissedebiliyorsan şanslısın..
Nefesinin ritmini dilindeki kelimelere yansıtabiliyorsan, şanslısın..
Hîra'yı hak edebiliyorsan şanslısın..
Hîra..
Tarifi o kadar zor ki..
Sizce kocaman, bence küçücük bir odacıkta, sessizliğini sessizliğinle paylaşabilmeyi başarmaktır Hîra..
Yüreğindeki fısıltıları, kulağındaki tınıya çevirmeyi başarmaktır..
Sessizliğini fısıltılarla yüreğine kazımak belki de..
Kim bilir..
Küçücük Hîra'sında, Kocaman yürekli bir kız tanıdım..
Hîrası kendisinden küçük, nefesi hîrasından büyük..
Sessizliği Güneşin çiçeklere küskünlüğü gibi, gülüşü Ayın denizdeki ahengi gibi, neşesi bulutlara salınmış bir uçurtma gibi..
Kendisinden küçük Hîra'sında, yalnız olmadığını bilmediği anların doruklarında alıp veriyor nefesini..
Ulaşılmaz bir tınısı var nefesinin..
Adım attıkça büyüyen hîrası, kocaman yüreğini gizliyor gibi..
Kocaman yüreğine ulaşınca, nefesi kesilecekmiş gibi..
Titrek ve durgun sesinde hîranın ıssız duvarlarını barındırıyormuş gibi..
Uçurtmasını yüreğine yaslamış, "Güneş"in doğmasını bekliyor gibi...
Hîrasının gökyüzüne açılan noktasından "Ay"sız bir geceyi yaşıyormuş gibi..
Hîrasından çıkınca geceyi aydınlatacağını bilmiyormuş gibi..
Ayazın sert vurduğu "Ay"sız bir gece sonrası "Güneş"e karşı kocaman bir nefes alırken, Hîrasında yalnız olmadığını anlamayacakmış gibi..
Ulaşılmaz bir tınısı var yüreğinin ..
Nefesine yansıtabildiği bir tınısı..
Gözlerini Ay'sız göğe dikmiş, Güneşin doğmasını bekliyormuş gibi..
Sessizliği Güneşin çiçeklere küskünlüğü gibi, gülüşü Ayın denizdeki ahengi gibi, neşesi bulutlara salınmış bir uçurtma gibi..
Kendisinden küçük Hîra'sında, yalnız olmadığını bilmediği anların doruklarında alıp veriyor nefesini..
Ulaşılmaz bir tınısı var nefesinin..
Adım attıkça büyüyen hîrası, kocaman yüreğini gizliyor gibi..
Kocaman yüreğine ulaşınca, nefesi kesilecekmiş gibi..
Titrek ve durgun sesinde hîranın ıssız duvarlarını barındırıyormuş gibi..
Uçurtmasını yüreğine yaslamış, "Güneş"in doğmasını bekliyor gibi...
Hîrasının gökyüzüne açılan noktasından "Ay"sız bir geceyi yaşıyormuş gibi..
Hîrasından çıkınca geceyi aydınlatacağını bilmiyormuş gibi..
Ayazın sert vurduğu "Ay"sız bir gece sonrası "Güneş"e karşı kocaman bir nefes alırken, Hîrasında yalnız olmadığını anlamayacakmış gibi..
Ulaşılmaz bir tınısı var yüreğinin ..
Nefesine yansıtabildiği bir tınısı..
Gözlerini Ay'sız göğe dikmiş, Güneşin doğmasını bekliyormuş gibi..
Dokunsan ağlayacak, Yanına gitsen sesini duymayacak, Güneş doğmadan aldığı nefesi vermeyecekmiş gibi..
Yüreğini Hîra'ya çevirmiş, nefesini güneşin ışıltısına bırakmayı bekleyen güzel kız..
Güneşin Hîranda..
Ayın yüreğinde..
Yüreğin bir avucunda, hîran diğer avucunda..
Ayın yüreğinde..
Yüreğin bir avucunda, hîran diğer avucunda..
İki yüreğin yok..
Hîranda Güneşin de nefesin de tek bir yürekte..
Hîranda Güneşin de nefesin de tek bir yürekte..
Uçurtmanı bulutlara salınca, güneş doğacak, Ay güneşe gülümseyince, Nefesin çoğalacak..
1 Kasım 2013 Cuma
Sessiz Hakikat
Ansızın bir kapı çaldı..
Kafamı uzatıp ortam sesini dinleyerek kapının ikinci defa çalmasını bekledim. Hala sükunetini sürdüren ortam sesinde bir değişiklik olmaması beni kapıyı düşünmekten alıkoydu.. Elimde küçük bir kağıt vardı onunla ilgileniyordum ikinci defa çalmayınca kapı, devam ettim ilgilenmeye. Küçük ve boş bir kağıttı elimdeki. +Bazen dedim, bazen koca kitaplardan bile daha anlamlı bu küçük beyaz kağıt..
Bunları düşünmeye koyulmuşken kapının zilini tekrardan duydum. Bu defa ikinci defa çalacağa hiç benzemiyordu.. Bu defa ben açmak istedim. Açmak ve zilin çalma sebebini öğrenmek tamamen benim isteğimdi. Kalktım ve usulca kapıya yöneldim. Gelebilecek kişileri teker teker aklımdan geçirdim.. Gelebilecek kimse yoktu ki? Yalnızdım. Kapıcımız da yoktu. Yan komşumuz da. Üst komşumuz da. Kocaman bir dünya içinde tek bir ev vardı onda da ben kalıyordum. Dünyada insan yoktu benden başka. Kimdi bu gelen? Azrail dedim içimden. Tek gerçek. Dünyadaki tek gerçek.. Ama Azrail de kapıdan gelmezdi ki.. Kapıya doğru ilerlerken kalbimin sesinin kulaklarımda duyuyor, ellerimde hızlı hızlı atan damarlarımı hissediyordum.. Ayaklarımda yere doğru hızla ilerleyen Kan pulcuklarının heyecanımdan derime çarptıklarını hisseder gibiydim. Bu kapıdaki beni fazlasıyla heyecanlandırıyordu. Neye benziyordu. Benim gibi bir insan mıydı? Yoksa o hep sesine hayran olduğum, her sesini duyduğumda gülümsemelerimin arttığı minik sarı kedicik ayaklandı da kapımın zilini mi çalmıştı. Beni özlemiş olabilir miydi?
+Yoo delirme dedim kendime.
+Deliriyorsun..
Heyecandan organlarımın seslerini beynimde hissediyordum. Bu delilik! Hızlandım. Az öncekinden daha büyük attım adımlarımı. Kapıya vardığımda açacağım bir kapı kolu olmadığını fark ettim. Aman Allah'ım.. Kapı kolu yoktu.. Kapıyı büyük bir güç sarf ederek açmalıydım. Değer miydi kim olduğunu bilmediğim birisi için? Allah'ım yardım et.. Merak ediyorum onu.. Ne pahasına olursa olsun onu görmeliyim.. Kim olduğunu görmeliyim. Kalbim hızla çarpıyordu hala. Boş yere harcayacağım belki de o gücümü. Belki de değmeyecek biriydi kapıdaki. Belki de Yüreğime bir dost olacaktı.. Bilemedim. Ama o kapıyı açmak isteği her saniye biraz daha artıyordu. Tek başıma halledemezdim. Sahip olduğum tüm ses tellerimi hareke geçirerek
+Sana doğru itiyorum kendine doğru çek kapıyı diye bağırdım.
Kapı ziline ulaşabilen birisiydi pekala bunu başarabilirdi. Kapıya yoğun baskı uygularken onun da çabalarını hissediyor ve git gide görmediğim birisine karşı merakım artıyordu. Henüz görmedim yüzünü. Henüz duymadım sesini..
+Allah'ım dedim. Kesin deliriyorum.
Kapıyı ellerimle iterken tüm damarlarım da kapıya baskı uygulayarak bana yardımcı oluyor gibiydiler. Sesimi kaybediyorum sanki.. Az önce o kadar şiddetle bağırmıştım ki.. Nasıl konuşacaktım onunla. Sesim..
+Allah'ım Sesim.. Allah'ım Aklım.. diye diye aralandı kapı. Artık sıkıştığı yerden çıkmış kapı gıcırdayarak aralanmıştı.. Ellerim titriyor.. Kapıyı itemiyorum. Dokunamıyorum kapıya.. Ayaklarımı hissedemiyorum.. Kalbim yok. Aklım. Damarlarım. Kan pulcuklarım.. Hissedemiyorum. Öldüm dedim bir an. Kapıyı çalan kesin Azraildi canımı aldı ve gitti diye düşündüm. Öyle değildi. Ama öyle olmasını hissettim bir an. Kapı arasından kim olduğuna bakamıyordum çünkü ayaklarım yere sabitlenmiş gibi adım atamıyordu. Kimsin demeye mecalim olmadığı gibi sesimi de kaybetmiştim .. Gelen her kimse o da bekliyordu. Belki o da benim hissettiklerimi hissediyordur. Belki o da konuşamıyor.. Tüm bunlar aklımdan geçerken günlerin geçtiğini hissediyorum. Günler, haftalar ve aylar.. Nefesini hissediyorum. Orada biri var. Benden bir hamle bekliyor kapıdan girmek için. Kapıdan girmek için benden bir ses bekliyor gibi.. Delirmek üzereyim.
Onun nefesinin sesi kulaklarımda çınlıyordu sanki.. Ah kesin delirdim derken bir anda sağ elimdeki bir damarın aniden attığını hissettim. Ve harekete geçti tüm damarlarım.. Yavaş yavaş doğruldum.. Doğruldukça ben, o da doğruluyordu. Tüm akciğerlerimi dolduracak kadar bir nefes alarak kapıya dokundum. Onun dokunduğunu hissettim.
+Kimdi bu gelen.. Allah'ım kimdi?
Ben kapıyı yavaş yavaş iterken o da kendine doğru çekiyordu.. Kapı tam açılana kadar sadece yere baktım.. Hala nefesimi tutuyor bırakmak istemiyordum. Ama kafamı kaldırmalıydım. Ona bir kere bakmalıydım. Sesini duymalı gözlerindeki sözcükleri duymalıydım. Yavaşça kafamı kaldırdım. Nefesimi yavaş yavaş vermeye başladım.Artık kapı tamamen açılmıştı.. İkimiz de açmaya çabalamıştık o kapıyı.. O kapının açılmasını ikimiz de istemiştik.. Bu isteğin sebebi yoktu. Onu görmemiştim.. Beni görmemişti şimdiye dek. Kapıyı açma isteğimiz tamamen histi. Belki de Rabbin istediği bir his. Belki de ortak bir güç harcanmış o kapı ardında gülümsemelerin olacağı bir his.. Gözlerine uzun uzun baktıktan sonra titrek bir sesle:
+Bekle dedim.. Bekle geliyorum!
Arkamı döndüm ve koşarak içeriden küçük beyaz kağıdımı almaya gittim. Yerinde yoktu. Hayır onu zil çaldığında şuraya indirdiğime eminim dedim içimden. Sonra kapının açılmasıyla odaya savrulmuş olabileceğini düşündüm. Arkamı döndüğümde yerde beyaz kağıdımın biraz daha büyümüş olduğunu bir köşesinin de karalandığını gördüm.. Bu kağıt benim kağıdım ama nasıl olur da büyür ve karalanır.. Deliriyorum.. Bağırarak, deliriyorum dedim.. Ve aldım kağıdı kapıya gittim.. Ona uzattım kağıdımı. Gözlerime uzun uzun baktı kağıda bakmadan. Sonra kağıdı inceleyip karalı bölmeyi yırtarak tekrar bana verdi beyaz kağıdı.. Neler oluyordu. Daha hiç konuşmadan bu şekilde anlaşamıyorduk. Ben anlamıyordum ne yaptığını.. Konuşmak istedim. Gözlerine bakarken bu imkansızdı. Allah'ımm.. Deliriyorum.. Kağıda çevirdim gözlerimi tam konuşacakken bana verdiği kağıdın da ortadan ikiye bölünmüş olduğunu gördüm.. Hızlıca onun gözlerine tekrar baktım ve bu nasıl oldu der gibi tekrar kağıda gözlerimi diktiğimde kağıtların tekinin yok olduğunu gördüm ve tekrardan onun gözlerine bakmadan ellerine çevirdim gözlerimi.. Bir parçası benim elimde diğer parçası onun elindeydi.. Küçük beyaz kağıdımın boyutunda olmuştu şimdi. Hem onda vardı hem bende.. Bu defa şaşkınlığımı bir kenara atıp gülümsedim gözlerine bakarak.. Gülümsedi.. Ve güzel gülümsemesiyle sessizce
-"DELİRİYORUZ" dedi..
+Hakikat dedim aniden.. HAKİKAT.. Delirmek en güzel Hakikatti..
HAkikat....
Kafamı uzatıp ortam sesini dinleyerek kapının ikinci defa çalmasını bekledim. Hala sükunetini sürdüren ortam sesinde bir değişiklik olmaması beni kapıyı düşünmekten alıkoydu.. Elimde küçük bir kağıt vardı onunla ilgileniyordum ikinci defa çalmayınca kapı, devam ettim ilgilenmeye. Küçük ve boş bir kağıttı elimdeki. +Bazen dedim, bazen koca kitaplardan bile daha anlamlı bu küçük beyaz kağıt..
Bunları düşünmeye koyulmuşken kapının zilini tekrardan duydum. Bu defa ikinci defa çalacağa hiç benzemiyordu.. Bu defa ben açmak istedim. Açmak ve zilin çalma sebebini öğrenmek tamamen benim isteğimdi. Kalktım ve usulca kapıya yöneldim. Gelebilecek kişileri teker teker aklımdan geçirdim.. Gelebilecek kimse yoktu ki? Yalnızdım. Kapıcımız da yoktu. Yan komşumuz da. Üst komşumuz da. Kocaman bir dünya içinde tek bir ev vardı onda da ben kalıyordum. Dünyada insan yoktu benden başka. Kimdi bu gelen? Azrail dedim içimden. Tek gerçek. Dünyadaki tek gerçek.. Ama Azrail de kapıdan gelmezdi ki.. Kapıya doğru ilerlerken kalbimin sesinin kulaklarımda duyuyor, ellerimde hızlı hızlı atan damarlarımı hissediyordum.. Ayaklarımda yere doğru hızla ilerleyen Kan pulcuklarının heyecanımdan derime çarptıklarını hisseder gibiydim. Bu kapıdaki beni fazlasıyla heyecanlandırıyordu. Neye benziyordu. Benim gibi bir insan mıydı? Yoksa o hep sesine hayran olduğum, her sesini duyduğumda gülümsemelerimin arttığı minik sarı kedicik ayaklandı da kapımın zilini mi çalmıştı. Beni özlemiş olabilir miydi?
+Yoo delirme dedim kendime.
+Deliriyorsun..
Heyecandan organlarımın seslerini beynimde hissediyordum. Bu delilik! Hızlandım. Az öncekinden daha büyük attım adımlarımı. Kapıya vardığımda açacağım bir kapı kolu olmadığını fark ettim. Aman Allah'ım.. Kapı kolu yoktu.. Kapıyı büyük bir güç sarf ederek açmalıydım. Değer miydi kim olduğunu bilmediğim birisi için? Allah'ım yardım et.. Merak ediyorum onu.. Ne pahasına olursa olsun onu görmeliyim.. Kim olduğunu görmeliyim. Kalbim hızla çarpıyordu hala. Boş yere harcayacağım belki de o gücümü. Belki de değmeyecek biriydi kapıdaki. Belki de Yüreğime bir dost olacaktı.. Bilemedim. Ama o kapıyı açmak isteği her saniye biraz daha artıyordu. Tek başıma halledemezdim. Sahip olduğum tüm ses tellerimi hareke geçirerek
+Sana doğru itiyorum kendine doğru çek kapıyı diye bağırdım.
Kapı ziline ulaşabilen birisiydi pekala bunu başarabilirdi. Kapıya yoğun baskı uygularken onun da çabalarını hissediyor ve git gide görmediğim birisine karşı merakım artıyordu. Henüz görmedim yüzünü. Henüz duymadım sesini..
+Allah'ım dedim. Kesin deliriyorum.
Kapıyı ellerimle iterken tüm damarlarım da kapıya baskı uygulayarak bana yardımcı oluyor gibiydiler. Sesimi kaybediyorum sanki.. Az önce o kadar şiddetle bağırmıştım ki.. Nasıl konuşacaktım onunla. Sesim..
+Allah'ım Sesim.. Allah'ım Aklım.. diye diye aralandı kapı. Artık sıkıştığı yerden çıkmış kapı gıcırdayarak aralanmıştı.. Ellerim titriyor.. Kapıyı itemiyorum. Dokunamıyorum kapıya.. Ayaklarımı hissedemiyorum.. Kalbim yok. Aklım. Damarlarım. Kan pulcuklarım.. Hissedemiyorum. Öldüm dedim bir an. Kapıyı çalan kesin Azraildi canımı aldı ve gitti diye düşündüm. Öyle değildi. Ama öyle olmasını hissettim bir an. Kapı arasından kim olduğuna bakamıyordum çünkü ayaklarım yere sabitlenmiş gibi adım atamıyordu. Kimsin demeye mecalim olmadığı gibi sesimi de kaybetmiştim .. Gelen her kimse o da bekliyordu. Belki o da benim hissettiklerimi hissediyordur. Belki o da konuşamıyor.. Tüm bunlar aklımdan geçerken günlerin geçtiğini hissediyorum. Günler, haftalar ve aylar.. Nefesini hissediyorum. Orada biri var. Benden bir hamle bekliyor kapıdan girmek için. Kapıdan girmek için benden bir ses bekliyor gibi.. Delirmek üzereyim.
Onun nefesinin sesi kulaklarımda çınlıyordu sanki.. Ah kesin delirdim derken bir anda sağ elimdeki bir damarın aniden attığını hissettim. Ve harekete geçti tüm damarlarım.. Yavaş yavaş doğruldum.. Doğruldukça ben, o da doğruluyordu. Tüm akciğerlerimi dolduracak kadar bir nefes alarak kapıya dokundum. Onun dokunduğunu hissettim.
+Kimdi bu gelen.. Allah'ım kimdi?
Ben kapıyı yavaş yavaş iterken o da kendine doğru çekiyordu.. Kapı tam açılana kadar sadece yere baktım.. Hala nefesimi tutuyor bırakmak istemiyordum. Ama kafamı kaldırmalıydım. Ona bir kere bakmalıydım. Sesini duymalı gözlerindeki sözcükleri duymalıydım. Yavaşça kafamı kaldırdım. Nefesimi yavaş yavaş vermeye başladım.Artık kapı tamamen açılmıştı.. İkimiz de açmaya çabalamıştık o kapıyı.. O kapının açılmasını ikimiz de istemiştik.. Bu isteğin sebebi yoktu. Onu görmemiştim.. Beni görmemişti şimdiye dek. Kapıyı açma isteğimiz tamamen histi. Belki de Rabbin istediği bir his. Belki de ortak bir güç harcanmış o kapı ardında gülümsemelerin olacağı bir his.. Gözlerine uzun uzun baktıktan sonra titrek bir sesle:
+Bekle dedim.. Bekle geliyorum!
Arkamı döndüm ve koşarak içeriden küçük beyaz kağıdımı almaya gittim. Yerinde yoktu. Hayır onu zil çaldığında şuraya indirdiğime eminim dedim içimden. Sonra kapının açılmasıyla odaya savrulmuş olabileceğini düşündüm. Arkamı döndüğümde yerde beyaz kağıdımın biraz daha büyümüş olduğunu bir köşesinin de karalandığını gördüm.. Bu kağıt benim kağıdım ama nasıl olur da büyür ve karalanır.. Deliriyorum.. Bağırarak, deliriyorum dedim.. Ve aldım kağıdı kapıya gittim.. Ona uzattım kağıdımı. Gözlerime uzun uzun baktı kağıda bakmadan. Sonra kağıdı inceleyip karalı bölmeyi yırtarak tekrar bana verdi beyaz kağıdı.. Neler oluyordu. Daha hiç konuşmadan bu şekilde anlaşamıyorduk. Ben anlamıyordum ne yaptığını.. Konuşmak istedim. Gözlerine bakarken bu imkansızdı. Allah'ımm.. Deliriyorum.. Kağıda çevirdim gözlerimi tam konuşacakken bana verdiği kağıdın da ortadan ikiye bölünmüş olduğunu gördüm.. Hızlıca onun gözlerine tekrar baktım ve bu nasıl oldu der gibi tekrar kağıda gözlerimi diktiğimde kağıtların tekinin yok olduğunu gördüm ve tekrardan onun gözlerine bakmadan ellerine çevirdim gözlerimi.. Bir parçası benim elimde diğer parçası onun elindeydi.. Küçük beyaz kağıdımın boyutunda olmuştu şimdi. Hem onda vardı hem bende.. Bu defa şaşkınlığımı bir kenara atıp gülümsedim gözlerine bakarak.. Gülümsedi.. Ve güzel gülümsemesiyle sessizce
-"DELİRİYORUZ" dedi..
+Hakikat dedim aniden.. HAKİKAT.. Delirmek en güzel Hakikatti..
HAkikat....
20 Ağustos 2013 Salı
Mavi Marmara Üzerine..
BİR DESTAN OLARAK ‘’ MAVİ MARMARA ‘’
Büyük bir cesaret ile açılmıştı derin sulara … Onlarca insanı, asaleti ile taşıyan ve O insanların kendine güvenini artıran bir ilerleyişi vardı O geminin … Meryem’in sancısı gibiydi yürekleri , İsa’nın bereketi gibiydi Mavi Marmara .. Yürek dolu, azim dolu en önemlisi vicdan doluydu ‘’Mavi Marmara’’ …
Meleklerin sevdiği bir vakitte, sabah namazına yakın bir saatte vicdan dolu gemiye vicdansızların kurşunları giriverdi aniden … Kazanacağını düşünen bir devlet ve o çok güvendikleri askerlerinin Allah aşkı ile yanan, İbrahim’ce Vahşi’ce Mus’ab bin Umeyr’ce duran Müslümanların karşısında, korkudan halden hale giren, ahretini kaybetmiş bir grup terörist ..
Hepsine yıllardır edilen lanetler kat kat artarak yeniden yağmaya başladı o vakit .. Herkesin sesi titrek, eli telefonda, yüreği ‘’ Mavi Marmara’da ‘’ .. Yeryüzü, ‘’ Ümmetimiz kazandı, biz kazandık nidaları ile yankılandı ezanlar okunmadan hemen önce .. 9 kişi teker teker yanımızdan geçerek, ‘’ Biz kazandık ’’ diye bağıra bağıra , içtikleri o şehadet şerbetinden yüreklerimize serpe serpe göğe yükseldiler yaşayan şehitlerimiz .. Gülümseyerek , bize el sallayarak yerleştiler gökyüzüne ..
Gözyaşlarımız sel oldu .. Üzüldük bi an .. O pislik ellerin silahlarından çıkan kurşunlarla 9 kişinin şehit edilmesi zorumuza gitti beklide .. Ama sonuçta biz kazanmıştık İsrail tam 9 kişiye şehadet şerbetini içirdi farkında olmadan . Onlar vurdukça biz bir daha kazandık .. O güzel gemi güzel insanları kanına bulandı ama etraf yine de şerbet kokuyordu .. Cevdet’in , Fahri‘nin , Furkan’ın şerbetinin kokusu sarmıştı gemiyi .. Cengiz’in, İbrahim’in Necdet’in şerbetiydi, şeytanlaşmış varlıkların karşısında Allah aşkı ile yanan yüreklerin azimle ayakta durması .. Haydar’ın, Çetin’in, Cengiz’in kokusuydu, Yeryüzünün burukluğu, İsrailin korkusu, Gazze’nin sevinci ..
Günler sonra;
Yaşayan şehitlerimiz ve gazilerimiz cihatlarını tamamlamış bir vaziyette döndüler memleketlerine .. Sadece 9 kişiye sarılamadı bu Ümmet .. Sadece o 9 kişiye gülümseyen yüreklerimiz ile hoş geldiniz diyemedi bu Ümmet .. Kazanmış olsakta bir kanadımız kırıktı nihayetinde ..
Ve daha sonra geldi asaleti ile Nuh’un gemisini aratmayan ‘’Mavi Marmara’’ .. Kanlar içerisinde, kırık dökük eşyalar ve o iğrenç insanların bıraktıkları izlere rağmen başı dik bir şekilde yol almaya devam ediyor, asaleti ile yaklaşıyordu yüzlerce insanını buluşma noktası olacak o limana doğru .. Ziyaretçilerini bile en güzel şekilde ağırladı o limanda ‘’Mavi Marmara’’ ..
Yaralarına rağmen ayakta durmayı başaran o gemi yaralarını sarmak üzere değiştirdi limanını .. Nuh’un gemisi gibi unutulmayacak o gemi .. O güzel gemi ve o güzel insanlar hep yüreklerimizde kalacak . Hamza’larımızı ve o adi israilin yaptıklarını asla ve asla unutmayacağız …
Diye yazmıştım 2 yıl önce.. Bugün Suriye'de, Mısır'da, Doğu Türkistan'da, Arakan'da, Patani'de, Kerkük'te, Batı Trakya'da, Moro'da.. Yapılan ve yapılıyor olan bu zulümleri asla unutmayacağız!
Direnişimiz hep bugünkü gibi olacak! Hep R4BIA gibi olacak!
Korksun tüm firavunlar..
YUSUF'larla.. MUSA'larla... FATIMA'larla geliyoruz!
UYUYUN GÜZEL YÜREKLİLERİM...http://www.youtube.com/watch?v=bd70HJ41tYg&feature=endscreen
17 Ağustos 2013 Cumartesi
#R4BIA
Adeviyye'de Allahu Ekber diye haykıran her bir yüreğin Rabbine hamd olsun!
Esselam Adeviyye'ye..
Esselam yüreklerini Allah'a adamış, yumruklarını sözleriyle karıştırmış direnişçilerimize..
Mısır halkı tekrar bir imtihan ile karşı karşıya geldi geçtiğimiz ay. Halkın kendi iradesiyle seçtiği Cumhurbaşkanına yapılan darbe; Hasan-el Benna'nın, Seyyid Kutup'un, Muhammed Kutup'un öğrencilerine ve İhvan-ı Müslimin fikirlerini benimsemiş olan bizlere yapılmıştır. Bu darbe ile Müslümanları uyandırmış olan Mısır ordusu apaçık bir şekilde korktuğunu göstermiş, direnişçilerimize ateş açmış ve gökyüzüne her dakika yeni bir şehit kazandırmıştır, farkında olmadan.! Her gün Adeviyye meydanında artan kalabalık birilerini fena halde korkutuyor! Kimse kaçmadan, direnişi küçük büyük herkes yüklenirken ellerinde kefenleriyle dolaşan yürekli Annelerimiz birilerini fena halde korkutuyor. Öyle ki camiilere saldıracak kadar, savunmasız bir şekilde Allah'a yönelmişken saldırmak, o aşağılıklara kolay geliyor. Silah diye Kur'anları toplatan beyinlerin sağlık durumundan endişe etmemek imkansız :) Müslümanın silahının Kur'an olduğunu benimsemiş ki, toplatıyor. Zamanında Türkiye'de yaptıkları gibi.. Bu aleni bir şekilde korku salgılayan Köpeklerin hareketlerinden başka bir şey değildir. Ama bizler şunun bilincindeyiz ki "Korkunun ecele faydası yok" Boşuna tüm bu korkuları.. Elbet yakalayacak hepsinin yakalarından bir MUSA ve yanında Yüzbinlerce HARUN'uyla.. Firavun korkusuyla öldürüyor şimdi Salyalarını Amerika'nın ayaklarına akıtan SİSİ'ler.. Unutmasınlar kurumadı Hala NİL.. Kurumadı hala firavunu boğan KIZILDENİZ.. Tüm hararetiyle yeni firavunlar bekliyor ya, korkuları bundan.. Korksunlar.. dedik ya ecele faydası yok.. Çünkü tüm vicdan sahibi insanlar Mısırın yanında. Tüm yürekleri Allah için çarpan Ümmet-i Muhammed Rabiatül Adeviyye'nin yanında.. Bizler ORADAYIZ..
Zamanında soruyolardı hangi cemaattensin diye. Şimdi anladınız mı? Bizler İhvan'dık.. Müslim'dik.. Şimdi de İhvan-ı Müslimin'iz. Müslüman kardeşlerin Türkiye'deki kardeşleriyiz..
Dedik ya biz Kardeşiz ve bağnaz, beynini yalnızlığa terk edip, dilini vicdanından ayrı tutup "Mısır'dan Suriye'den size ne?" dediklerinde "İslam için direnen herkes bizim direnişçimizdir." demek için biz BURADAYIZ, her zaman da BURADA KALACAĞIZ!
Zulümler karşısında tarafsız kalıp islam'ı siyaset ile karıştıran bir kardeşimize itahefen: "Zulüm karşısında tarafsızlık, NAMUSSUZLUKTUR!"
#R4BIA
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)