27 Kasım 2013 Çarşamba

HÎRA


HÎRA


Herkesin biraz nefesini dinleyeceği, nefesindeki ritimleri kalbinin ritimlerine uyduracağı bir hîrası olmalı. Biraz sessizlik, biraz yalnızlık, biraz da gülümsemeleri duvarlarında bulacağın bir Hîran varsa, kendini şanslı hissetmelisin demiştim içten içe kendime..
Hissedebiliyorsan şanslısın..
Nefesinin ritmini dilindeki kelimelere yansıtabiliyorsan, şanslısın..
Hîra'yı hak edebiliyorsan şanslısın..
Hîra..
Tarifi o kadar zor ki..
Sizce kocaman, bence küçücük bir odacıkta, sessizliğini sessizliğinle paylaşabilmeyi başarmaktır Hîra..
Yüreğindeki fısıltıları, kulağındaki tınıya çevirmeyi başarmaktır..
Sessizliğini fısıltılarla yüreğine kazımak belki de..
Kim bilir.. 


Küçücük Hîra'sında, Kocaman yürekli bir kız tanıdım..
Hîrası kendisinden küçük, nefesi hîrasından büyük..
Sessizliği Güneşin çiçeklere küskünlüğü gibi, gülüşü Ayın denizdeki ahengi gibi, neşesi bulutlara salınmış bir uçurtma gibi..
Kendisinden küçük Hîra'sında, yalnız olmadığını bilmediği anların doruklarında alıp veriyor nefesini..
Ulaşılmaz bir tınısı var nefesinin..
Adım attıkça büyüyen hîrası, kocaman yüreğini gizliyor gibi..
Kocaman yüreğine ulaşınca, nefesi kesilecekmiş gibi..
Titrek ve durgun sesinde hîranın ıssız duvarlarını barındırıyormuş gibi..
Uçurtmasını yüreğine yaslamış, "Güneş"in doğmasını bekliyor gibi...
Hîrasının gökyüzüne açılan noktasından "Ay"sız bir geceyi yaşıyormuş gibi..
Hîrasından çıkınca geceyi aydınlatacağını bilmiyormuş gibi..
Ayazın sert vurduğu "Ay"sız bir gece sonrası "Güneş"e karşı kocaman bir nefes alırken, Hîrasında  yalnız olmadığını anlamayacakmış gibi..
Ulaşılmaz bir tınısı var yüreğinin ..
Nefesine yansıtabildiği bir tınısı..
Gözlerini Ay'sız göğe dikmiş, Güneşin doğmasını bekliyormuş gibi..
Dokunsan ağlayacak, Yanına gitsen sesini duymayacak, Güneş doğmadan aldığı nefesi vermeyecekmiş gibi..

Yüreğini Hîra'ya çevirmiş, nefesini güneşin ışıltısına bırakmayı bekleyen güzel kız..
Güneşin Hîranda..
Ayın yüreğinde..
Yüreğin bir avucunda, hîran diğer avucunda..
İki yüreğin yok..
Hîranda Güneşin de nefesin de tek bir yürekte..
Uçurtmanı bulutlara salınca, güneş doğacak, Ay güneşe gülümseyince, Nefesin çoğalacak..




1 Kasım 2013 Cuma

Sessiz Hakikat

Ansızın bir kapı çaldı..
Kafamı uzatıp ortam sesini dinleyerek kapının ikinci defa çalmasını bekledim. Hala sükunetini sürdüren ortam sesinde bir değişiklik olmaması beni kapıyı düşünmekten alıkoydu.. Elimde küçük bir kağıt vardı onunla ilgileniyordum ikinci defa çalmayınca kapı, devam ettim ilgilenmeye. Küçük ve boş bir kağıttı elimdeki. +Bazen dedim, bazen koca kitaplardan bile daha anlamlı bu küçük beyaz kağıt.. 
Bunları düşünmeye koyulmuşken kapının zilini tekrardan duydum. Bu defa ikinci defa çalacağa hiç benzemiyordu.. Bu defa ben açmak istedim. Açmak ve zilin çalma sebebini öğrenmek tamamen benim isteğimdi. Kalktım ve usulca kapıya yöneldim. Gelebilecek kişileri teker teker aklımdan geçirdim.. Gelebilecek kimse yoktu ki? Yalnızdım. Kapıcımız da yoktu. Yan komşumuz da. Üst komşumuz da. Kocaman bir dünya içinde tek bir ev vardı onda da ben kalıyordum. Dünyada insan yoktu benden başka. Kimdi bu gelen? Azrail dedim içimden. Tek gerçek. Dünyadaki tek gerçek.. Ama Azrail de kapıdan gelmezdi ki.. Kapıya doğru ilerlerken kalbimin sesinin kulaklarımda duyuyor, ellerimde hızlı hızlı atan damarlarımı hissediyordum.. Ayaklarımda yere doğru hızla ilerleyen Kan pulcuklarının heyecanımdan derime çarptıklarını hisseder gibiydim. Bu kapıdaki beni fazlasıyla heyecanlandırıyordu. Neye benziyordu. Benim gibi bir insan mıydı? Yoksa o hep sesine hayran olduğum, her sesini duyduğumda gülümsemelerimin arttığı minik sarı kedicik ayaklandı da kapımın zilini mi çalmıştı. Beni özlemiş olabilir miydi?
+Yoo delirme dedim kendime.
+Deliriyorsun..
Heyecandan organlarımın seslerini beynimde hissediyordum. Bu delilik! Hızlandım. Az öncekinden daha büyük attım adımlarımı. Kapıya vardığımda açacağım bir kapı kolu olmadığını fark ettim. Aman Allah'ım.. Kapı kolu yoktu.. Kapıyı büyük bir güç sarf ederek açmalıydım. Değer miydi kim olduğunu bilmediğim birisi için? Allah'ım yardım et.. Merak ediyorum onu.. Ne pahasına olursa olsun onu görmeliyim.. Kim olduğunu görmeliyim. Kalbim hızla çarpıyordu hala. Boş yere harcayacağım belki de o gücümü. Belki de değmeyecek biriydi kapıdaki. Belki de Yüreğime bir dost olacaktı.. Bilemedim. Ama o kapıyı açmak isteği her saniye biraz daha artıyordu. Tek başıma halledemezdim. Sahip olduğum tüm ses tellerimi hareke geçirerek

+Sana doğru itiyorum kendine doğru çek kapıyı diye bağırdım.
Kapı ziline ulaşabilen birisiydi pekala bunu başarabilirdi. Kapıya yoğun baskı uygularken onun da çabalarını hissediyor ve git gide görmediğim birisine karşı merakım artıyordu. Henüz görmedim yüzünü. Henüz duymadım sesini..
+Allah'ım dedim. Kesin deliriyorum.
Kapıyı ellerimle iterken tüm damarlarım da kapıya baskı uygulayarak bana yardımcı oluyor gibiydiler. Sesimi kaybediyorum sanki.. Az önce o kadar şiddetle bağırmıştım ki.. Nasıl konuşacaktım onunla. Sesim..
+Allah'ım Sesim.. Allah'ım Aklım.. diye diye aralandı kapı. Artık sıkıştığı yerden çıkmış kapı gıcırdayarak aralanmıştı.. Ellerim titriyor.. Kapıyı itemiyorum. Dokunamıyorum kapıya.. Ayaklarımı hissedemiyorum.. Kalbim yok. Aklım. Damarlarım. Kan pulcuklarım.. Hissedemiyorum. Öldüm dedim bir an. Kapıyı çalan kesin Azraildi canımı aldı ve gitti diye düşündüm. Öyle değildi. Ama öyle olmasını hissettim bir an. Kapı arasından kim olduğuna bakamıyordum çünkü ayaklarım yere sabitlenmiş gibi adım atamıyordu. Kimsin demeye mecalim olmadığı gibi sesimi de kaybetmiştim .. Gelen her kimse o da bekliyordu. Belki o da benim hissettiklerimi hissediyordur. Belki o da konuşamıyor.. Tüm bunlar aklımdan geçerken günlerin geçtiğini hissediyorum. Günler, haftalar ve aylar.. Nefesini hissediyorum. Orada biri var. Benden bir hamle bekliyor kapıdan girmek için. Kapıdan girmek için benden bir ses bekliyor gibi.. Delirmek üzereyim.

Onun nefesinin sesi kulaklarımda çınlıyordu sanki.. Ah kesin delirdim derken bir anda sağ elimdeki bir damarın aniden attığını hissettim. Ve harekete geçti tüm damarlarım.. Yavaş yavaş doğruldum.. Doğruldukça ben, o da doğruluyordu. Tüm akciğerlerimi dolduracak kadar bir nefes alarak kapıya dokundum. Onun dokunduğunu hissettim.
+Kimdi bu gelen.. Allah'ım kimdi?
Ben kapıyı yavaş yavaş iterken o da kendine doğru çekiyordu.. Kapı tam açılana kadar sadece yere baktım.. Hala nefesimi tutuyor bırakmak istemiyordum. Ama kafamı kaldırmalıydım. Ona bir kere bakmalıydım. Sesini duymalı gözlerindeki sözcükleri duymalıydım. Yavaşça  kafamı kaldırdım. Nefesimi yavaş yavaş vermeye başladım.Artık kapı tamamen açılmıştı.. İkimiz de açmaya çabalamıştık o kapıyı.. O kapının açılmasını ikimiz de istemiştik.. Bu isteğin sebebi yoktu. Onu görmemiştim.. Beni görmemişti şimdiye dek. Kapıyı açma isteğimiz tamamen histi. Belki de Rabbin istediği bir his. Belki de ortak bir güç harcanmış o kapı ardında gülümsemelerin olacağı bir his.. Gözlerine uzun uzun baktıktan sonra titrek bir sesle: 
+Bekle dedim.. Bekle geliyorum!
Arkamı döndüm ve koşarak içeriden küçük beyaz kağıdımı almaya gittim. Yerinde yoktu. Hayır onu zil çaldığında şuraya indirdiğime eminim dedim içimden. Sonra kapının açılmasıyla odaya savrulmuş olabileceğini düşündüm. Arkamı döndüğümde yerde beyaz kağıdımın biraz daha büyümüş olduğunu bir köşesinin de karalandığını gördüm.. Bu kağıt benim kağıdım ama nasıl olur da büyür ve karalanır.. Deliriyorum.. Bağırarak, deliriyorum dedim.. Ve aldım kağıdı kapıya gittim.. Ona uzattım kağıdımı. Gözlerime uzun uzun baktı kağıda bakmadan. Sonra kağıdı inceleyip karalı bölmeyi yırtarak tekrar bana verdi beyaz kağıdı.. Neler oluyordu. Daha hiç konuşmadan bu şekilde anlaşamıyorduk. Ben anlamıyordum ne yaptığını.. Konuşmak istedim. Gözlerine bakarken bu imkansızdı. Allah'ımm.. Deliriyorum.. Kağıda çevirdim gözlerimi tam konuşacakken bana verdiği kağıdın da ortadan ikiye bölünmüş olduğunu gördüm.. Hızlıca onun gözlerine tekrar baktım ve bu nasıl oldu der gibi tekrar kağıda gözlerimi diktiğimde kağıtların tekinin yok olduğunu gördüm ve tekrardan onun gözlerine bakmadan ellerine çevirdim gözlerimi.. Bir parçası benim elimde diğer parçası onun elindeydi.. Küçük beyaz kağıdımın boyutunda olmuştu şimdi. Hem onda vardı hem bende.. Bu defa şaşkınlığımı bir kenara atıp gülümsedim gözlerine bakarak.. Gülümsedi.. Ve güzel gülümsemesiyle sessizce
-"DELİRİYORUZ" dedi..
+Hakikat dedim aniden.. HAKİKAT.. Delirmek en güzel Hakikatti..


HAkikat....

20 Ağustos 2013 Salı

Mavi Marmara Üzerine..


BİR DESTAN OLARAK ‘’ MAVİ MARMARA ‘’

Büyük bir cesaret ile açılmıştı derin sulara … Onlarca insanı, asaleti ile taşıyan ve O insanların kendine güvenini artıran bir ilerleyişi vardı O geminin … Meryem’in sancısı gibiydi yürekleri , İsa’nın bereketi gibiydi Mavi Marmara .. Yürek dolu, azim dolu en önemlisi vicdan doluydu ‘’Mavi Marmara’’ …
Meleklerin sevdiği bir vakitte, sabah namazına yakın bir saatte vicdan dolu gemiye vicdansızların kurşunları giriverdi aniden … Kazanacağını düşünen bir devlet ve o çok güvendikleri askerlerinin Allah aşkı ile yanan, İbrahim’ce Vahşi’ce Mus’ab bin Umeyr’ce duran Müslümanların karşısında, korkudan halden hale giren, ahretini kaybetmiş bir grup terörist ..
Hepsine yıllardır edilen lanetler kat kat artarak yeniden yağmaya başladı o vakit .. Herkesin sesi titrek, eli telefonda, yüreği ‘’ Mavi Marmara’da ‘’ .. Yeryüzü, ‘’ Ümmetimiz kazandı, biz kazandık nidaları ile yankılandı ezanlar okunmadan hemen önce .. 9 kişi teker teker yanımızdan geçerek, ‘’ Biz kazandık ’’ diye bağıra bağıra , içtikleri o şehadet şerbetinden yüreklerimize serpe serpe göğe yükseldiler yaşayan şehitlerimiz .. Gülümseyerek , bize el sallayarak yerleştiler gökyüzüne ..
Gözyaşlarımız sel oldu .. Üzüldük bi an .. O pislik ellerin silahlarından çıkan kurşunlarla 9 kişinin şehit edilmesi zorumuza gitti beklide .. Ama sonuçta biz kazanmıştık İsrail tam 9 kişiye şehadet şerbetini içirdi farkında olmadan . Onlar vurdukça biz bir daha kazandık .. O güzel gemi güzel insanları kanına bulandı ama etraf yine de şerbet kokuyordu .. Cevdet’in , Fahri‘nin , Furkan’ın şerbetinin kokusu sarmıştı gemiyi .. Cengiz’in, İbrahim’in Necdet’in şerbetiydi, şeytanlaşmış varlıkların karşısında Allah aşkı ile yanan yüreklerin azimle ayakta durması .. Haydar’ın, Çetin’in, Cengiz’in kokusuydu, Yeryüzünün burukluğu, İsrailin korkusu, Gazze’nin sevinci ..
Günler sonra;
Yaşayan şehitlerimiz ve gazilerimiz cihatlarını tamamlamış bir vaziyette döndüler memleketlerine .. Sadece 9 kişiye sarılamadı bu Ümmet .. Sadece o 9 kişiye gülümseyen yüreklerimiz ile hoş geldiniz diyemedi bu Ümmet .. Kazanmış olsakta bir kanadımız kırıktı nihayetinde ..
Ve daha sonra geldi asaleti ile Nuh’un gemisini aratmayan ‘’Mavi Marmara’’ .. Kanlar içerisinde, kırık dökük eşyalar ve o iğrenç insanların bıraktıkları izlere rağmen başı dik bir şekilde yol almaya devam ediyor, asaleti ile yaklaşıyordu yüzlerce insanını buluşma noktası olacak o limana doğru .. Ziyaretçilerini bile en güzel şekilde ağırladı o limanda ‘’Mavi Marmara’’ .. 
Yaralarına rağmen ayakta durmayı başaran o gemi yaralarını sarmak üzere değiştirdi limanını .. Nuh’un gemisi gibi unutulmayacak o gemi .. O güzel gemi ve o güzel insanlar hep yüreklerimizde kalacak . Hamza’larımızı ve o adi israilin yaptıklarını asla ve asla unutmayacağız … 

Diye yazmıştım 2 yıl önce..  Bugün Suriye'de, Mısır'da, Doğu Türkistan'da, Arakan'da,  Patani'de, Kerkük'te, Batı Trakya'da, Moro'da.. Yapılan ve yapılıyor olan bu zulümleri asla unutmayacağız!
Direnişimiz hep bugünkü gibi olacak! Hep R4BIA gibi olacak!
Korksun tüm firavunlar..
YUSUF'larla.. MUSA'larla... FATIMA'larla geliyoruz!

UYUYUN GÜZEL YÜREKLİLERİM...
http://www.youtube.com/watch?v=bd70HJ41tYg&feature=endscreen

17 Ağustos 2013 Cumartesi

#R4BIA



Adeviyye'de Allahu Ekber diye haykıran her bir yüreğin Rabbine hamd olsun!
Esselam Adeviyye'ye..
Esselam yüreklerini Allah'a adamış, yumruklarını sözleriyle karıştırmış direnişçilerimize..
Mısır halkı tekrar bir imtihan ile karşı karşıya geldi geçtiğimiz ay. Halkın kendi iradesiyle seçtiği Cumhurbaşkanına yapılan darbe; Hasan-el Benna'nın, Seyyid Kutup'un, Muhammed Kutup'un öğrencilerine ve İhvan-ı Müslimin fikirlerini benimsemiş olan bizlere yapılmıştır. Bu darbe ile Müslümanları uyandırmış olan Mısır ordusu apaçık bir şekilde korktuğunu göstermiş, direnişçilerimize ateş açmış ve gökyüzüne her dakika yeni bir şehit kazandırmıştır, farkında olmadan.! Her gün Adeviyye meydanında artan kalabalık birilerini fena halde korkutuyor! Kimse kaçmadan, direnişi küçük büyük herkes yüklenirken ellerinde kefenleriyle dolaşan yürekli Annelerimiz birilerini fena halde korkutuyor. Öyle ki camiilere saldıracak kadar, savunmasız bir şekilde Allah'a yönelmişken saldırmak, o aşağılıklara kolay geliyor. Silah diye Kur'anları toplatan beyinlerin sağlık durumundan endişe etmemek imkansız :) Müslümanın silahının Kur'an olduğunu benimsemiş ki, toplatıyor. Zamanında Türkiye'de yaptıkları gibi.. Bu aleni bir şekilde korku salgılayan Köpeklerin hareketlerinden başka bir şey değildir. Ama bizler şunun bilincindeyiz ki "Korkunun ecele faydası yok" Boşuna tüm bu korkuları.. Elbet yakalayacak hepsinin yakalarından bir MUSA ve yanında Yüzbinlerce HARUN'uyla.. Firavun korkusuyla öldürüyor şimdi Salyalarını Amerika'nın ayaklarına akıtan SİSİ'ler.. Unutmasınlar kurumadı Hala NİL.. Kurumadı hala firavunu boğan KIZILDENİZ.. Tüm hararetiyle yeni firavunlar bekliyor ya, korkuları bundan.. Korksunlar.. dedik ya ecele faydası yok.. Çünkü tüm vicdan sahibi insanlar Mısırın yanında. Tüm yürekleri Allah için çarpan Ümmet-i Muhammed Rabiatül Adeviyye'nin yanında.. Bizler ORADAYIZ..
Zamanında soruyolardı hangi cemaattensin diye. Şimdi anladınız mı? Bizler İhvan'dık.. Müslim'dik.. Şimdi de İhvan-ı Müslimin'iz. Müslüman kardeşlerin Türkiye'deki kardeşleriyiz..

Dedik ya biz Kardeşiz ve bağnaz, beynini yalnızlığa terk edip, dilini vicdanından ayrı tutup "Mısır'dan Suriye'den size ne?" dediklerinde "İslam için direnen herkes bizim direnişçimizdir." demek için biz BURADAYIZ, her zaman da BURADA KALACAĞIZ!

Zulümler karşısında tarafsız kalıp islam'ı siyaset ile karıştıran bir kardeşimize itahefen: "Zulüm karşısında tarafsızlık, NAMUSSUZLUKTUR!"

#R4BIA

9 Ağustos 2013 Cuma

BAYRAM

Eski bayramları, bir başka özlüyor insan..

Uyanır uyanmaz yeni aldığım ve giymek için heyecanlandığım minik elbiselerime gülümseyerek bakmanın tadı gibiydi Eski Bayramlar..
Bir an önce ellerimdeki kınayı yıkasaydı da annem, giyseydim elbiselerimi..
Kapıya çocuklar gelecek..
Ve görmeli hepsi elbisemi..
Saçlarımı güzelce toplasaydı da annem, şeker toplamaya çıksaydım bir an önce dışarı..
Adımlarımı hızlı hızlı atıp, Annemin bana izin verdiği saate kadar toplamalıydım tüm şekerlerimi ve görmeliydi herkes elbisemi..
Çocuktum ya, bayram bir başka güzeldi gözümde..
Mutluluğumuz, küçük bir şekerin elindeydi..

Şeker, mutluluğun her dakika artması gibiydi..
Kapılara yanaşıp, uzanamadığım zili ev sahibinin kapı önlerindeki ayakkabıları sayesinde çalacak ve evde ezberlediğim cümleyi, sessizce mırıldanacaktım..
Duymayacaktı sesimi kapıyı açan..
Sessizliğime sessizlik katacak, içeriden şekeri getirmeye gidecekti..
Acaba yan komşu evde mi? sorusunun cevabını aramanın tam sırasıydı bu zaman..
Çocuktum ya, bayram bir başka güzeldi gözümde..
Dolu çantayla, tüm yorgunluğuma rağmen Şeker sevinciyle, eve hızlıca koşmak gibiydi işte Eski bayramlar..
Eve gidince Anne ve Babanın arkasından bayram ziyaretlerine gitmek gibiydi işte..
Zil çalınca kapıya koşmak gibiydi..
Misafir geldiğinde heyecanla şekerlerini uzatmak gibiydi işte..
Eski diyoruz ya, gözümüzde çok eskilerde kaldı o heyecanlar..
Elbiselerin heyecanı, Şekerin heyecanı kalmadığı için belki de..
Aynı mesajı bir kaç defa telefonda görmenin monotonluğu belki de..
Kim bilir, masumiyet azaldığı içindir belki de..
Samimiyet azaldığı için belki de..
Heyecanla gündüz olmasını beklediğimiz bayram sabahlarından,
Sessiz geçen bayramlar yaşadığımız için belki de..
Büyüdüğümüz için.. Gülmeyi unuttuğumuz için belki de..
Sabah uyanınca toplu atılan bayram mesajlarından farklı mesajlar görmek gibiydi işte Eski bayramlar..
Ezber bozan mesajlar gibiydi..
"Ahirette de güzel bayramlar yaşayacağımız günler nasip etsin bize yaradan" mesajlarından "Bayramın KUTLU olsun" mesajlarını aldığımız için belki de..


Bayram zannettiğimiz bu günlerden; Heyecansız, Umutsuz, Kime ulaşacağını bilmeden.. Eski Bayram tatlarını tekrardan yaşayabilmek duasıyla..
Esselamu Aleyküm

18 Temmuz 2013 Perşembe

Oruç ve Furkan


Ramazan ayının en sıcak günlerini yaşarken hayırlı bir program için yolumuz Kayseri'ye düştü. 
Dillerimizden düşürmediğimiz, herkese örnek gösterdiğimiz Furkan'ın memleketinde olmak bile bize ayrı bir mutluluk katıyordu. 
Bir şehit daha kazanmıştı Kayseri.. 
Onurlu yolculuğun onurlu şehidi.. 
Yüreklerin kazandığı en mükemmel şehitlerden.. 
Fakat üzücü bir nokta vardı ki o da Kayseri'de Furkan Doğan'ı bilenlerin önemsenmeyecek kadar az olması.. İnsanlar değil Furkan'ı bilmek, Mavi Marmara'yı bile bilmiyor.. 
Ne acı değil mi?
İşte bir gün öncesinde bunları konuşarak Kayseri yolculuğumuzu sürdürdüğümüz Hatice arkadaşımla Cumhuriyet medyanında yürürken uzakta iki çocuğun olduğunu fark ettik.. 
Baskülle harçlıklarını çıkarmaya çalışan çocuklar olduğunu, Baskülü görünce anladık. 
Yaklaştığımızda yanlarında kitaplar olduğunu fark etmemizle "Bu kitapları satıyor musunuz" sorusunu yöneltmemiz bir oldu
"Hayır okuyoruz, satmıyoruz" deyince pek de alışık olmadığımız çocuk satıcılarından olduğunu anlamamız güç olmadı..
Oruç ve Furkan..
İsimlerini duymamızla yüzümüzün ayrı gülümsemesi onların da yüzlerini gülümsetiyordu.
Oruç, Furkan'ın ağabeyiydi.. Sorduğumuz sorulara özenle cevabı veren Oruç'tu. Furkan ise elindeki hikaye kitabını inceleyerek bizi dinliyor, arada gülümsüyor, gülümsediğini de çaktırmamaya çalışıyordu :)
Yüreği güzelim..
Furkan'ın o dünya tatlısı gülüşü üstüne söylenecek en güzel cümleydi, "Kayseri'nin bir FURKAN'ı daha"..
Bunu söyledikten sonra Oruç lafa girdi.
"Furkan mı? Nasıl yani?"
Bunun üstüne "Şehid Furkan'ı tanıyor musun?" diye sordum.
O kadar insan bilmiyordu, Oruç'tan da bunu bilmesini beklemedim elbette..
Ama daha yeni sorumu sormuştum ki hemen
"Şehit Furkan Doğan'ı tanıyorum" diyerek Anadolu Gençlik Derneğine gittiğini ve oradakileri tanıdığını oradakilerin de kendisini tanıdığından bahsetti gülümseyerek, gülümseterek..
Subhanallah dedim içimden.. 
Ve o dünya tatlılarını sizlerin de görmesini istedim, usulca sordum: 
"Fotoğraf çektirebilir miyiz?"
"Tamam" dedi sessizce ve ekledi "Tamam ama ben pek sevmem fotoğraf çektirmeyi"
Kalp kırmadan, Hayır demeden söylerken bunu Telefonu geri çantama attım. Olması gereken gibi :)
Ve artık yanlarından uzaklaşma vaktiydi.. 
Bir müddet hiç çıkmadı aklımdan.. 
Rabbim dedim "Sen yardımcıları ol"
O gün Oruç ile Furkan'ı anlatırken arkadaşlara
sürekli orada olduklarını ve okul zamanlarında orada ödevlerini yaptıklarını söylediklerinde daha bir içten dua ettim..
"Rabbim Furkan'ın kaderini yaz alınlarına"
..


15 Temmuz 2013 Pazartesi

BURADAYIZ, BURADA KALACAĞIZ

Kalemin Rabbine, yüreğe hüzünler verip, arkasından gülümseten Rabbe hamdolsun.
 Rabbim diyorum, sana hamd etmek için ne çok vesilem var..
Vesileler artarken,
Kesiliyor yine nefesimiz..
Bazen mutluluktan, bazen de..
Bazen de acılar içinde kıvranırken..
Eli bağlı bir şekilde kıvranırken, kesiliyor nefesimiz..
Küçüktüm..
Küçücüktü yüreğim. 
İçerisinde kocaman kocaman insanlar vardı.. 
Gülüşlerim anlamsızdı..
Duygularım sebepsiz..
Gözyaşlarım taleplerimdendi.
Büyüdüm..
Büyüdü yüreğim.
Büyüdükçe yüreğim, küçüldü sanki  insanlar..
Gülüşlerim, küçücük yüreklerin gülüşleriyle anlama büründü.
Duygularım, kardeşlerimin mutluluklarıyla sebepsizlikten kurtuldu..
Gözyaşlarım, Gözyaşı döken bebeklerin ağlamamasını talep ederken daha bir arttı..
Dedim ya, büyüdüm.. Büyüdük hep birlikte..
Küçücük yüreğimizdeki kocaman hayaller,
Büyüyen yüreğimizde küçülmeye başladı bir bir..
Cenneti hayal ederken hissettiğimiz mutluluk, büyüdükçe körelmeye başladı bir bir..
Kim bilir.. Belki de Hayallerle mutlu olmaktan vazgeçtiğimiz için büyüdük..
Büyümek istedikçe, büyüdük..
Çocuk olmak istedikçe biraz da büyüdük..
Arttıkça büyük olmanın getirdiği yükler, çocuk olmak istedik..
Kaçmak istedik çocukluğumuza..
Ölen çocukların, annelerin ağırlığından kaçmak istedik..
Filistin'in mavi emzikli bebeğinin,
Irak'ın  gözler önünde ailesi öldürülen en yürekli Annesinin,
Bağdat'ta, Felluce'de, Bosna'da, Çeçenistan'da,Afganistan'da, Arakan'da öldürülen,
Filistin'de Mısır'da, Suriye'de öldürülen ve öldürülmek için sıraya dizilen bebeklerin ağırlığını taşıyamama korkusundan çocuk olmak istedik..
Kaçmak bize göre değildi.. Kaçamadıkta..
Ağır hesaplarla, büyümüş olmaktan yakındık her dakika..
Her ölüm haberi geldiğinde acıyla kıvrandık..
Bu böyle devam edemezdi..
Çocuk olamayacaktık bir daha..
O yüzden susanlardan olmadık..
Duyguları eyleme dönüştürmek için, sesimizi bir kez daha yükselttik..
Sessiz kalanları da alarak yanımıza, Allah-u Ekber nidalarıyla, 
haksız yere öldürenlere  "BURADAYIZ.. BURADA KALACAĞIZ" demek için kaldırdık ellerimizi..
Çocuk olamadıkça, öldürülen her çocuğa sesimizi bir kez daha yükselttik..
Yükseltmeye de devam edeceğiz..
Unutmasınlar..
BURADAYIZ.. BURADA KALACAĞIZ
Savaş Anneleri olmak için, Ölecek çocuklar doğuracağız..


Ellerinde kefenleriyle Rabia-tul Adeviyye nin sokaklarında yürüyen Annelerimize ithafen..




14/07/2013

25 Haziran 2013 Salı

Gökyüzü..







Es-selam..
Hep birlikte dinleyeceğimiz çok insan var
Dinlememiz gereken nice Anne var..
Nice abla, kardeş, baba, hala, teyze, amca..
Çok insan var dinlemek zorunda olduğumuz..
İlk Suriye'yi dinleyelim..
Suriyeli çocukları dinleyelim..
Gülümseyeceksin önce..
Gülümsetecek seni, ablasıyla her oynadığında sessizce kikirdemeleri..
Gülümsetecek seni, uyurken o dünya güzeli yüzünün gülümsemesi..
Kahkahalar atacaksın Babasının ayakkabısıyla yürümeye çalışırken düşüp kalkmalarına..
Kardeşinin elinden tutup hava almaya çıkardığını gördüğünde kıskanacak, mutlu olacaksın..
Elindeki ekmeği arkadaşına eşit payda olsun diye yavaşça bölerken izleyeceksin onu..
Düşünecek, farkı bulacak, Susacak gibi olacaksın.
Susmayacaksın..
Konuşacaksın..
Anlatacaksın bu mutluluğu tüm mutsuzlara..
Mutlulukları paha biçilmez olan, maddi imkanları normalin altında olan bu mutlu aileyi
herkes bilsin isteyeceksin..
Fazla sürmeyecek mutluluk için, yıllarca sen mutlu olacaksın..
Her an dinlemekten yorulmadığını hissedeceksin..
Her dakika anlatmaktan yorulmadığını fark ettiğinde bir kez daha dinleyeceksin o mutluluğu
Sonra daha fazla sürmeyecek mutluluk,
Arkadaşı aç olduğu için bulamadığı ekmek için ağladığını göreceksin
Susmaya başlayacaksın..
Dışarıya çıkmak için kardeşini cansız yerde gördüğünde nefessiz kaldığına Şahit olacaksın
Bir kez daha düğümlenecek boğazında kelimeler..
Dışarıya çıkmak için babasının ayakkabısına yöneldiğini göreceksin..
Kardeşine sarılı bir halde son nefesini verirken, babasının ayaklarındaki ayakkabısını alamadığını,
ve gözyaşlarını tutamadığını göreceksin..
Sessizliğine bir sessizlik daha eklendiğini hissedeceksin..
Uykusunda gülümseyen miniği, uykusuz bulacaksın..
Uyurken sıçrayarak uyanan bir minik bulacaksın karşında..
Mutluluğunu dilden dile anlattığın miniğin, ölümler sunulan hayatı karşısında sessizliğini koruyor olacaksın..
Ablasının oyun arkadaşı yerine, kardeşine annelik yaptığını gördüğünde tutamayacaksın gözyaşlarını..
Susacaksın yine..
Alıştın çünkü susmaya..
Zulmü anlatmaya olmayacak kelamın..
Gözyaşların anlatmaya çalışacak hislerini..
Minicik ellerin, minicik ellere sahip ablasının Annelik yaptığını anlatamayacaksın kimseye..
Yetmeyecek kelimelerin..
Kelimelerin yetse, mutluluğuna set olmasın diye susacaksın nefsine yenik bir şekilde..
Kikirdemeleri gülümsetirken yüzünü, Ağlamaları etkisiz kalacak günler sonra yüreğinde..
Sen hatırladıkça, susturacak seni Sen..
Sırf senin mutluluğunu engellemesin diye, mutsuzluğu anlatmayacaksın..
Kaybedenlerden olmayı seçecek, kenara çekileceksin..
..
AYNI GÖKYÜZÜNDE HAYATLARINA ÖLÜM SUNULAN MİNİKLERİN, HAYATINA MUTLU ANLARI DAHA ÇOK KATMAK İÇİN SESSİZLİĞİNİ KORUYAN ABLASI/ABİSİ OLACAKSIN..
AYNI GÖKYÜZÜNDE..
AYNI YILDIZLARA BAKARKEN, O AĞLACAK SEN GÜLECEKSİN..
AYNI HAVADA, AYNI GÖKYÜZÜNDE..
SEN TÜRKİYEDE, O SURİYEDE..
...
Miniğimin bir ABİSİ/ABLASI na ithafen..

18 Haziran 2013 Salı

İNNEMA EŞKU BESSİ VE HÜZNİ İLALLAH

Yine bir akşam..
Yine, hüzünlü bir akşam..
O kadar çok yoruldum ki koşturmaktan,
Umutsuzluklar karşısında, umutlanmaya çalışmaktan öylesine yoruldum ki..
Sessizlikler karşısında sessiz kalmaktan,
Sessizliğime sebep arayan İnsanlara, hep aynı şeyi anlatmaktan
O kadar çok yoruldum ki..
Yürümekten yoruldum.
Gülmekten, Yemek yemekten, uyumaktan, buralardan..
Biri gelse ve gidiyoruz buradan dese gidecek gibiyim.
Gelse diyorum bir an önce Eylül..
Hiç gitmese Meleknur..
Hep gülümsetse yüreğimi Özden..
Gözyaşlarıma gözyaşı eklese hep Sümeyye..
Hüznümü unuttursa ya Esra?
Beni anladığını söylese ya Elif..
Hayır..
Bunlar olsa bile yorulacağımı bilmek bile sürüklüyor beni yokuşa..
Hayat tüm hızıyla içine çekerken bizleri, elimizden tutup kurtaracak kimsemizin olmaması ne garip..
Biliyor musunuz?
Şuraya yazacağım her kelam için üzerine alınacak onlarca insan varken,
Üzüntümü bile açık açık paylaşamamam ne garip..
Gözyaşıma ortak olacak insanlar var iken,
Yalnız olmak ne garip..
..
Yarın yine Allah deyip çıkacağım dışarı..
Adım atar atmaz miniğim karşılayacak beni kapı önünde..
Keremim..
Gülümseyecek dünya tatlısı gülüşüyle yüreğime..
Bilmeyecek hüznümü.
Hep gülen yüzle hatırlayacak beni..
Hızlı hızlı atarken adımlarımı aklıma gelmeyecek Kerem..

Gün içerisine işleri nasıl sıkıştıracağımı düşünürken gelmeyecek aklıma Yar..
Gözyaşlarda hatrıma gelenler, hızlı hızlı yürürken geçmeyecek aklımın ucundan..
Bu yorgunluğum gelmeyecek aklıma..
Hüznüm gelmeyecek..
Rabb gelecek bir tek aklıma
ve her geldiğinde aklıma Rabb, sadece şunları fısıldayacağım gözyaşlarımla..
"İNNEMA EŞKU BESSİ VE HÜZNİ İLALLAH"
"Ben hüznümü ve kederimi yalnızca Sana şikayet ederim"
'YUSUF-86



15 Mayıs 2013 Çarşamba

Gözyaşı..



Bismillahirrahmanirrahim

Biliyor musun sevdiğim?
Bugün de gözyaşlarım aktı yüreğime...
İnsanlar beni anlamıyor.
Ağlamak bazen çare gibi geliyor ama, gözlerim sızlıyor her ağladığımda..
Hani ağlayamıyorsun ya, ağlamak gelmiyor içimden..
Keşke oturup seninle bir gün ağlasak saatlerce, sarılarak..
Evet sarılarak dedim..
Hatta el ele..
En helalinden..
Ağlayalım birlikte ölen çocuklara..
Gözleri önünde çocuğunu kaybeden anne için ağlayalım mesela..
Birlikte ağlayarak koşalım yanlarına, ortak olalım gözyaşlarına..
Çocuklar ağlamadan biz ağlayalım..
Onlar ölmeden biz ölelim birlikte..
Filistinli çocuğun elindeki taş olalım mesela..
O taşa layık olalım sevdiğim.
Sen Filistinli bir baba ol ben de Filistinli bir anne..
Ölelim diyorum en şehadetlisinden..
Allah için ölelim..
Burada ölürsek yazık olacak bize..
Onlar bizi bekliyor.
Gidelim ve ölelim el ele..
İnsanlar neden sevmezler ki o dünya tatlısı çocukları..
Halbuki gözlerinden akan her damla yaş için hesap vereceğiz..
Hatta veremeyeceğiz..
Hem de hepimiz..
Sen de veremeyeceksin sevdiğim..

İkimiz de onun için ağlayalım..
O gün için..
Veremeyeceğimiz hesap için ağlayalım..
Ama beraber..
Filistin koksun ellerin, taşıyayım onları göğsümde..
Suriye koksun saçların..
Suriyeli bebek koksun saçların..
Benim için değil..
Arakanlı bebek için ağlasın yüreğin..
Beni sevdiğinden daha çok sev onları..
Hep sev onları yarim hep sev..
Önce Rabbi sev sonra bebekleri..
Ölüme terk edilmiş Anneleri sev..
...

12 Mayıs 2013 Pazar

Anne..


Anne!
Uyan Anne!
Bak bugün havada 3 tane kuş var. Mermi değil haa kuş. 
Kuşun sesine hasret kaldık demiştin ya bir gün. Bak bitti hasret. 3 kuş var havada. Ali'lerin evinin üstüne konmuşlar. 
Uyan da bak Anne! Yıkılan ev üstünde ne de umut dolu bakıyorlar.
O evde Ali'nin Annesi öldü desem anlar mı kuş? 
Anne anlar mı?
 Biliyorum anlar sonra da Allah'a anlatır değil mi?
Anlatacak biliyorum..
Uyan hadi Anne bak bugün senin gününmüş öyle dedi Ayşe..
Bugün Anneler günüymüş.
Ayşe söylerken hiç hiç mutlu değildi. Annesi daha gözünü açmamamış ne zamandır. Anne dedi ağladı. Ben ağlarsam daha çok ağlayacak diye sustum sadece . Daha sonra oyuncaklarımızla oynadığımız o evin arkasında ağladım. Merak etme Anne yıkılmamış o ev..
Hadi uyan bak sana Ali'lerin evinin önünde açmasını heyecana beklediğin mor menekşeleri göstereceğim. Sen seversin ya hani. Üstü biraz toz olmuş, yaprakları kopmuş.. Ama olsun sen yine de seversin biliyorum
Anne hadi kalk gidelim.. Burası çok soğuk. Elimi tut da üşümesin ellerin. Ne o bugün de mi uyanmayacaksın. Hadi anne uyansana. Bak çok özledi seni kardeşim Senden sonra hiç yemedi köfteyi. Annemden başka kimse güzel yapamaz diyor. Doğru diyor annem çok doğru..
Anne hadi uyan, uyan da birlikte gidelim evimize.
Mustafa gelmeyecek bir daha diye ağlarken dövdüm onu. Kızma Anne.
Sen demiştin en büyük hastalık umutsuzluktur diye..
Umutsuz değilim ben.
Bugün kalkmazsan eğer yarın yine gelirim sonraki gün de. Sen yeter ki uyan ben umutsuz değilim..
Şimdi gelsen ya Anne..
Umutsuz değilim geleceksin biliyorum, ama şimdi gel Anne şimdi gel..

6 Mayıs 2013 Pazartesi

Dua Ederken Allah'ı Bilmek..



Bismillahirrahmanirrahim


"Allah'ı Bilmek" başlığını attıktan sonra söylenecek sözlerin arttığını hissettim bir an zihnimde.. Söylenecek ne çok şey var duymak istemediğimiz. Benim bile bildiğim fakat yapamadığım durumları yazmak zorlaşacak satırlar artar iken.. Yapamadığımız da değil Yapmadığımız! Allah deyince Dünyayı yaratan ardından Adem'i (a.s) yaratıp onun soyundan biz aciz kulları yaratan bir Yaratıcı, Tek olan yaratıcı geliyor hemen aklımıza. Yarattı ama niçin?
Allah, zihinlerimizde yaratıcıdan öteye geçemiyor maalesef. Peki Allah'ı sadece dua edeceğimiz zaman mı seviyoruz.? Ya da mutlu olduğumuz zaman mı hissediyoruz.? Peki hüzünlü olduğumuz zaman dünyada tek dertli bizlermişiz gibi isyan bayraklarını çekerken neden Allah'a tepkiselleşiyoruz? Bu 3 hal Allah'ı bilmediğimizin göstergesi
.

Furkan suresinde "De ki, dualarınız da olmasa Allah ne diye size değer versin?" diyen Rabb'in kastettiği kesinlikle sadece istemeye dayalı bir dua biçimi olmasa gerek. Ya da dersler için, sınavlar için, Aşk için, para şan şöhret için dua(!) eden kişiler sonra dualarım kabul olmuyor diye dert yanmıyor mu? En ilginci bu olsa gerek. İstemeyi bilmek hatta ne isteyeceğimizi bilmek gerek. Karşıdaki Rabb.. Ne mesafe koyacak kadar uzak, ne de hayırlı olanı istemeden bizleri el üstünde tutacak şeyler isteyecek kadar değersizleşmemek gerek. Hani Bakara-152 de Rabb diyor ya:"O halde siz beni zikredin ki ben de sizi zikredeyim. Bana şükredin, nankörlük etmeyin." Rabbı nasıl zikredersen Allah da seni öyle zikreder. Şükredin diyor Rabb.. Hamd edin diyor. Hangimiz dualarımıza Hamd ederek başlıyoruz ki? Hangimiz gözyaşlarımızı eksiklerimizle değil de sahip olduklarımız için akıttık? Hangimiz Allah'ı gerektiği gibi Allah sıfatına, Gafur sıfatına dayanarak bağışlanma istedik? Hep Dünyamız dolsun istedik.  Hani derler ya "Neye talipsen O'sun" Aynen öyle.. "Neye talipsek Oyuz" ..
Dua ederken, Rabbe olan bağlılığımız gerçek hayatta olsaydı kurtuluşa erebilecektik. Ha bir de şu dava var insanlarda "Allah'tan İsterken iyi, istediğini verince iyi, vermezse haşa Adaletsiz!" öyle mi? Mümin Suresinde "Dua edin, icabet edeyim" diyen Rabb'den, "İstediğin şeye icabet beklemek hangi mantığa sığıyor" demek istediğim onlarca insan var.Çünkü Allah'a ellerini sadece Allah'ın hoşuna gitmeyecek durumlara sahip olmak için açıyor.. Belki bağışlanma istese Rabb kabul edecek ama mübarek; ev, para pul, iş, kariyer istiyor. Akledin kardeşler, Akledelim. Peygamber zamanında Salebe, sırf fakir fukaraya daha fazla yardım edebilmek için zengin olmak talebiyle Allah'a yalvarıyor, peygamberden dua istiyor ya hani. Hani daha sonra o kadar zenginleşecek, öyle ki koyunları şehirdeki evine sığmayacak da şehrin dışına doğru yavaş yavaş kayacak sonrasında mescide uğramaz olacak öyle ki zekatlarını bile vermeyecek ya hani.. İşte söylemek istediğimin en güzel örneği: Salebe.. İstemeyi ve ne istediğimiz bilmek önemli.. Hayırlı olanı istemek önemli.. Unutmayalım ki "
Şükrünü eda ettiğimiz az mal, şükrünü eda edemediğimiz çok maldan daha hayırlıdır!.."
Yeter ki Allah'ı bilelim öyle isteyelim. Allah senin övgünle senin Hamd etmenle yücelecek bir varlık değil. Sana ihtiyacı yok. Ama senin O'na var.. Senin Rabbe ihtiyacın var.. Seni yaratana ihtiyacın var! 
Sadece mutlu olduğunda Hamd ettiğin gibi hüzünlü olduğunda da hamdini zikretmezsen, nerede kalır samimiyetin.. Zaten Rabb duaya icabet edeceğini söylüyor sen istemesini bil, Hamd etmeyi bil doğru olanı istemesini bil bak o zaman Rabb sana duanın karşılığını veriyor mu? vermiyor mu? Bu dünyada olmazsa ahirette inşallah ki duanın karşılığını alacaksın. Sen yeter ki içten dua et, yüreğimiz için hidayet talep et ki samimi dua edebilenlerden olalım. Bizler İşi zorlaştırmayı seviyoruz galiba. Bakara 258 de diyor ya Hani Rabb: "Allah Zalimleri hidayete erdirmez" diye.. Hidayet yalnızca Allah'tandır deyip duranlar kendilerini zalimler ile aynı kefeye koyduklarından bihaber.. Rabbi
m Yaratıcımızı bilmeyi ve ona göre istemeyi, Hamd edebilmeyi nasip etsin bizlere..


Dua ile..

23 Nisan 2013 Salı

Nefse Nefes "Bakara"



Nefse Nefes "Bakara"

Bismillahirrahmanirrahim

Kaleme kuvvet veren Rabbe hamdolsun
..

Belki de en çok zorlandığım şey NEFS.. Aslında en çok zorlandığımız demeliyim.. İstisnasız her dakika mağlup olacağım korkusu ile atarken adımlarımı görebileceğim her yere 1 kelimeyi yazmam yeterli oluyor. Nefsimi zincirlerken, nefes oluyor her dakikada. 1 kelime nasıl susturabilir insanı, sinirliyken nasıl seni gülümsetebilir ki? Oluyormuş. Hiç konuşmadan Sarılabiliniyormuş bir kelimeye. Hiç gülümsediğini görmeden susabiliniyormuş. Nefsini zincirlerken, Nefes bulabiliyormuş insan. Nefesine Nefes bulabildiği gibi..
Nefesime nefes.. Nefesime Nefs.. Nefsime Nefes..
Sen de gidip geliyor her şey. Her şey o kelimeden sonra düğümleniyor. Umuduna umut katıyor. Sözlerine bir kelime de kendisi ekliyor. Konuşmaya fırsat bırakmadan susturuyor.. "Bakara."
 "Bakara" diyen arkadaşın karşısında gözlerim dolup hafifçe gülümsediğimde şaşırmasını garipsememek gerektiğini düşündüm. Bakara.. Hayatım.. Günlerim.. Gülümsemelerim..
Nefis terbiyesi için yüzlerce ayet gizliyken mektubumuzda, bir paragraf değiştiriyor insanı, değiştirebiliyor. Tüm ayetlerin odak noktasıymış gibi gelmeye başlıyor bir müddet sonra. Sonra büyüdüğünü hissediyorsun O'na bağlandıkça.. Bakara'ya bağlandıkça büyüdüğünü hissediyorsun.. Bakara; ardında açılmamış yüzlerce kapının anahtarı. Bakara insanın miladı olacak nitelikte.. Miladım olduğu gibi..
Nefsime yenilmek üzereyken Nefes olabilecek güçte Bakara.. Her bir ayetinde farklı bir yaşam biçimine bürünmek elde olmuyor.
Ve okurken;

"Ve lev ennehum âmenû vettekav le mesûbetun min indillâhi hayrun, lev kânû ya’lemûn"
/
"Eğer onlar Allah'a ulaşmayı dileyip takva sahibi olsalardı, mutlaka Allah'ın katından kendilerine verilecek sevap, elbette daha hayırlı olurdu, keşke bilselerdi."
BAKARA-103

Ayetini;
yaşama yön belirlemeye gerek kalmadan farklı bir insan olabilme çabasına bürünüyorsun, her defasında biraz daha yetersiz hissediyorsun kendini. Her defasında bir kez daha hissediyorsun Bakara'nın nefesini..
Dedim ya farklı bir sure, farklı bir yaşam kaynağı. Farklı bir nefes..

Nefese nefes katan Bakara, Nefsinle baş başa kaldığında, sana Nefes olabilecek en iyi şey..
Nefesime nefes olan BAKARA nefesinize nefes, nefsinize nefes olsun.
Esselamu Aleyküm


17 Nisan 2013 Çarşamba

Nar çiçeğim..


..


Her şey konuşmak kadar kolay mıdır bilmiyorum..
Kimsenin ne istediği belli olmazken, neler düşündüğü neler hissettiği tahminlerimi zorlarken susmak en büyük kaçışmış..
Susmak..
Ne de çok yakışıyordu babaanneme.. Susmasa diyordum bazen, Susmasa konuşsa bana ne düşündüğünü söylese.. Söylemedi.. Söyletemeden, söyleyemeden gitti.. Gitmek ona buna değil en çok sana yakışmadı be "Nar Çiçeği".. Nar dedim ya ne de güzel çiçek açmışlar o minik bahçende..
6 yılın ardından ilk defa o kapıdan içeriye girerken gördüğüm tek fark o küçücük evin tavanlarına biraz daha yaklaşmış olan boyumdu.. O kapı ardına kadar açılırken, içeriye girmek beni zorlayan en büyük etken olmuştu.. İçeri girince ağlayacağımı bilmek bile o kapıdan girmemi zorlaştırıyordu.. 6 yıl sonunda o evin bana tekrardan neler kazandıracağını düşünmeden attım adımlarımı.. Hissettiğim tek şey o kapıların ardında görmek istediğim kişinin olmayacağı.. Hemen girişte o minicik evin çatısına giden merdivenleri görmek acı acı gülümsetti.. En çok da oradan düşeriz diye kızardın bize oraya çıktığımızda.. Halbuki en çok da oraya çıkar bağırır çağırır şarkı söylerdik kuzenlerle.. Bunları düşünürken salona doğru yürüdüm.. Tam ortasına geldiğimde ayaklarımı hissetmediğimi fark ettim.. Ne de çok özlemişim seni.. Yıllarca yabancı bir ev gibi kapalıyken kapılar şimdi sonuna kadar açılmış bir vaziyette.. Kesiyor tüm nefesimi o ev.. Her noktasında bir hatıra görmek ağlatsa mı güldürse mi bilememiş vaziyette kafamdan teker teker geçiyordu.. Bana da susmak kaldı.. Susmak.. En iyi yaptığımız şey değil miydi zaten..
Daha sonra hemen sağdaki o küçük odanın kapısını araladım.. Seninle orada geçen günlerimiz yokmuş gibi aklıma kuzenlerle gülüşmelerimizden ve Gittiğin gün orada henüz uyumuşken ben, rüyama gelip bana sarılıp gitmenden başka aklıma gelmedi bir şey.. Zaten en son orada görmüştüm yüzünü..Rüyamda.. O oda bana sadece senin varlığını değil yokluğunu hatırlattığı için diğer bir odaya gitmek için sessizce kapattım kapıyı ve çıktım oradan..
Bayram sabahları gözümü açtığım ve hemen yeni aldığım kıyafetleri giydiğim odaya giderken adımlarım hızlandı onu fark ettim.. Bir an önce görmek istiyordum..Bomboş evin hatıralarla dolu odası dedim bir an.. Odada tektim ne desem duyulmazdı.. Duyulmazdı gözyaşlarım.. Anlaşılmazdı titrek sesim.. Odanın köşesine baktıkça sana bakıyormuşum gibi mutlu oldum.. Hani namazlarını kıldığın o küçük köşe var ya.. Hani sana "Babaanne oturarak namaz kılmak daha mı kolay?" diye sorduğumda dünya tatlısı gülüşünle aldığım cevabı söylediğin köşe.. Bak şu yazıyı yazarken bu noktada gülümsedim bir tek :) Gülüşün için yazacağım yüzlerce şiir, bir kitaba dönüşebilirdi. Ticaret kafası yaşadığım için kızıyorum şimdi kendime :) Bunu sana söyleseydim "Sen" de gülerdin.. Biliyorum.. Daha sonra o oda içinde her karesine adımımı tekrar atacak kadar dolaştım. Birer birer dökülecek olan hatıraların aklıma gelmesi için her noktaya tek tek bakmam gerekliydi.. Keşke hepsi gelebilseydi aklıma.. Her karesini incelediğimi fark edince ayrıldım o odadan.. Diğer oda bana hiç iyi şeyler hatırlatmayacaktı.. Seni musalla taşında gördüğüm gün o odada uyumuş ve her seferinde aklıma, seni kaybettiğimi kabullendirmeye çalıştığım oda.. Hani kilitli sandığını sakladığın oda.. Dedem kokan anıları küçük bir sandığa sığdırıp yataklarının altına koyduğun, en değerlinin, sandığının olduğu oda.. O odaya hiç girmemiş olmayı istedim kapıdan çıkarken.. Son olarak mutfağın ve bahçenin kaldığını bilmek beni heyecanlandırmaya yetiyordu.. En çok da bahçen.. Mutfağa girdiğimde kahkahalarla karışık gülümsemeler yaşadığım için diğer odadan yanıma korkarak gelen Hülya ablanın surat ifadesinin fotoğrafını çekip odama assam hiç ağlamam herhalde :) :) Eve girdiğimden beri sessizliğimi koruduğum için bu çıkışım onu korkutmuştu :) Aklıma Babaanneme salata yaptığımda bana söylediği o kelimenin beni bu kadar güldürdüğünü söyleseydim dayak yiyecektim biliyordum.. Suratımı düşürerek bir şey yok dedim o mutfaktan çıkana kadar.. Çıktıktan sonra sessiz gülmeye başladım. Can güvenliğim tehlikede olabilirdi çünkü :) Mutfaktan bahçeye açılan kapıya dokunduğumda aklıma Kuzenim Esra ile olan anılarımın gelmiş olması hasebiye bir kez daha sesli gülme isteğimi derin nefesler ile bastırdığım anda yüzüme çarpan rüzgarla bahçeye çıktığımı far kettim. Gözüme ilk ilişen kayısı ağacındaki çiçeklerdi.. O ağacın üzerinde geçen çocukluğuma acı bir kahkaha atasım vardı da önce o en sevdiğimiz Nar ağacını görmeliydim.. Hani o gün, gittiğin gün, oraya gidip saatlerce ağladığım Nar ağacı.. O güne kadar en değerlimi, amcamı ilk defa ağlarken gördüğümü babamın yorgun bakışlarını, halamın "Bak Hatice Annemi nereye götürüyorlar" derken bana sarılmasının saatlerce gözlerimin önünden gitmeyişinde sırtımı dayayarak ağladığım o ağaç.. Keşke dedim.. Keşke şu an burada yaşasam.. Rahmetli dedemin elleri ile yaptığı küçük ama paha biçilemeyecek olan o evde yaşayabilme imkanım olsa.. İnşallah olur bir gün...
Daha henüz bahçede iken beni arayan Sümeyye ablam heyecanla Ev nasıl diye sorduğunda hiç değişmemiş derken dünyanın en büyük yalancısıymışım gibi hissettim kendimi.. Evet ev görünürde hiç değişmemişti de Nar çiçeğim yokken her şey değişiyordu gözümde.. Sen yoksan ev de yok be Nar çiçeği.. Sen yoksun ama Nar'ların var.. Her bir Nar'da, Nar çiçeğinde Sen olacaksın..Evde kokun olmayacak ama elbiselerimde o Nar suyunun lekeleri olacak.. Evde sesin olmayacak ama en çok sevdiğin ortamda, tüm akrabalarla sessizliğine ses katacağımız güzel günlerimiz olacak, bir gün sana kavuşmak umuduyla yaşayacağımız..
O ev  tüm masumiyeti ile gülerken bana, gidiyorum ben deyip kendimi dışarı atmam tekrardan oraya dönüşlerim olacağının rahatlığıydı..

Nar çiçeğim.. Çiçeklerin en güzeli..
İyiki yüreğimdesin..
Dualarım seninle..
Seni Seviyorum..

9 Nisan 2013 Salı

Emoşum...


...
Bir güne daha merhaba güzel yüreklim..
Güzel bir güne merhaba... Sessizliğe merhaba.. Seni sevenlere merhaba..
İyiki doğdun demek aslında o kadar da basit değil.. İyiki varsın demek.. Ne kadar da zorluyor boğazımı..
Seninle ağlamayı o kadar çok istiyorum ki.. O kadar dolu bir yüreğin var ki.. O kadar kocaman bir yüreğin.. Gözlerine baktıkça bunu anlamak zorlaşmıyor zihnimde..
Öyle bir yerdesin ki, Yüreği en yürekli Sesi en titrek bakışları en masum... Beni hiç bırakmayacak yanlışlarımı yüzüme çarpacak gerektiğinde susturacak bir kuzenim olduğunu bilmek rahatlatıyor beni.. O değil de "İyiki varsın lan!!" diye boynuna sarılmak vardı da sarılmaktan nefret ediyorsun..  :)

Güzel yüreklim... İyiki BENİMLESİN.. <3

2 Nisan 2013 Salı

Yolculuk Sonrası.. "Fadi ve Ben"


"Sınırları kaldırın!
Müslümanlar arasında sınır istemiyoruz!"
Dostlar ile bu sloganı atarak çıktık yola.. "Sınırları kaldırın!"
Arabada herkes uyurken Melek Nur ile konuşacak ne çok anlar birikmiş diye düşündüm sürekli.. Anlattıkça anlatıyordu dilim.. Kilis yolunun heyecanı da başka türlü geçmezdi herhalde :) İkimizde de farklı bir gülümseme vardı.. Farklı bir heyecan.. Göreceklerimizin de burukluğu..
Ayetler ile süsledik yolculuğumuzu.. O bir ayet söylerken ben farklı bir ayet düşünerek Melek'e sırasını veriyordum.. En son öyle bir ayet çıktı ki önümüze, susmaktan başka yapacak bir şey kalmamıştı ikimize de..

"Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!"

Artık konuşmanın lüzumu yoktu. O yolculuk için vicdanımızı sızlatacak ayet kulaklarımda defalarca çınladı

"Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!"

Sessizliğimizin son demlerinde Kilis'e geldiğimizi anlamamız ile doğrulup sloganlarımızı tekrardan atmaya başladık.. Öğle namazlarımızı kılacağımız yer ve bize eşlik edecek Suriyeli doktor ile buluşacağımız yere vardığımızda, indiğimiz yerin hemen ötesinin Suriye olduğunu bilmek bile bizi sessizleştiriyordu.. Suriyeli doktor Mustafa ile buluşup ilk Daruşşifa hastanesine gittik.. Kapıdan girerken karşılaşacaklarımızın bize neler öğretecekleri düşüncesine kapılmışken ilk "MUSTAFA" ile karşılaştık.. Başında bir mermi ile hayata tutunmaya çalışan.. Arkasından "ABDÜLKADİR", "ALİ MAHMUD", Bir bacağını kaybetmiş diğer bacağını da bilekten kaybetmiş olan "TEVFİK" ile, "ALİ" ile, gülümsemesi ömre bedel "RAMMAH" ile.."AHMED" ile.. Ve daha nice yüreği güzel diğer abiler ile... Hepsi ile dilimiz döndüğünce muhabbet etmeye başladık..Arkadaşımız her yaralıya "Ene uhibbuki" "Ene uhibbuke"derken kardeşlerimizin yüzünde güzel gülümsemeler bıraktığını gördükçe mutlu olmaya başlıyorduk.. Onların yanında bu kadar rahat olmamızın en büyük nedeni ise Doktor Mustafa'dan başka biri değildi. Onun hastalar ile olan muhabbeti o kadar güzeldi ki.. Onlar ile bir bağ oluşturmuş espriler yaparak yüzlerini gülümsetiyordu hastaların.. Onlar gülümsedikçe biz bir kez daha gülümsüyorduk. Gülümsedikçe "Selamun Aleyküm" diyebilmek kolaylaşıyordu boğazımda.. Aramızdaki köprüydü "Selamun Aleyküm".. ne ben Türkçe bir şey söylesem o anlayacaktı ne de o Arapça söylediğinde ben anlayacaktım.. Aramızdaki tek köprü.. Aramızdaki tek muhabbet... Selamun Aleyküm..
Daha henüz 6 aydır Türkiye'de olan Doktor Mustafa ile muhabbet etmek de bir o kadar eğlenceliydi.. Malatya'dan geldiğimizi duyunca o tatlı Türkçesi ile yarım yamalak bir şekilde Malatya'yı görmedim ama çok seviyorum demesi hepimizi ayrı mutlu etti.. Sonra hastane şartlarından bahsederken "Zor ama alıştık.. Zor değil inşallah zor değil" demesiyle buruk yüzünün her karesi yüreğime ayrı bir hüzün yansıttı..
 "Hepsi benim kardeşim o hasta ben doktorum aramızdaki tek fark bu onlar benim kardeşlerim. Sadece dua istiyoruz. Müslümanların hepsinin kalbi bir fakat aralarında siyaset var. Müslüman da olsa zulmü kabul edemeyiz"... kulaklarımızda çınlayan sözleri bunlar olsa gerek..
30-40 kişilik kapasitesi olan ve evden bozma hastaneye çevrilmiş olan o hastanede(!) 80 kişinin bile kaldığını anlatan doktor birçok vakfın derneğin destek vermeye çalıştığını fakat en büyük desteği devletin sağladığını özellikle söyledi.. "TÜRKİYE İMTİHANINI GÜZEL VERİYOR TÜRKİYE OLMASAYDI DAHA KÖTÜ HALDE OLURDUK" dediğini duymasını istediğim o kadar çok kişi var ki.. O kadar içtendi ki cümleleri.. bir o kadar da buruk.. Ülkesinden ayrı.. Ailesinden.. Dostlarından..
"Bu savaş bitmez MÜSLÜMANLAR BİR OLARAK DÜNYAYA BAŞ KALDIRMADIKÇA BU SAVAŞ BİTMEZ ESED ÖLSE BİLE BİTMEZ" dedi bastıra bastıra.. "Şam'dan sonra Kudüs inşallah!" dediğinde ellerini öpmemek için kendimi zorladığımı ve not almaya devam ettiğimi hissetmiş olmalı ki o dünya tatlısı Türkçesi ile "Yaz Yaz bunları da yaz" demesi güldürdü en çok yüreğimi.. :)
 " Müslümanları bir arada tutacak tek şey "LA İLAHE İLLALLAHTIR" dedikten sonra evleri ziyaret etmek üzere ayrıldık Darüşşifa'dan..

İlk gittiğimiz evde dünya tatlısı "ELE" ile karşılaştığımızda yanaklarına kondurduğum öpücüğün beni rahatlattığını hissettim.. Annesi "Savaş bitince bize(Suriye'ye) kahve içmeye beklerim dedikten sonra öyle bir İNŞALLAH dedi ki, daha önce bu kadar içtenini duymadığımı düşündüm ve kalemime sarılarak bu anı karaladım defterime.. Diğer evlerde de aynı istekleri olduğunu yazmışım defterime.. Hepsi inşallah savaş biter de bize de gelirsiniz bir gün demiş de bunu fark etmem bu yazıyı yazarken, notlarımı karıştırırken olmuş..
Daha sonra bir evde "YAHYA" ile tanışma fırsatımız oldu.. Boyu kadar fırın önlüğü ile 6 kardeşini ve annesini geçindiriyordu babası cephede savaşırken. O kadar masumdu ki bakışları.. Bir o kadar da, büyümüş kocaman olmuş evi geçindirdiğinin farkında olan kocaman bir Baba olmuş gibi.. Gibisi az.. Öyle.. Baba.. o evin BABA'sı olmuş 11 yaşında.. Gülümsemesi ömre bedel YAHYA..

Artık ev ziyaretlerimiz bitmişti.. Kilis'teki son durağımız Çoğunluğu bayanlar ve çocukların oluşturduğu bir rehabilitasyon merkeziydi.. Gördüklerimiz bizi o kadar çok utandırıyordu ki daha neler göreceğimizi tahmin etmekte zorlanıyorduk.. Rehabilitasyon merkezinin kapısında bizi çok şeker bir Suriyeli Hemşire ve güzel Türkçesi ile Suriyeli bir Hemşir karşıladı bizleri.. Onların yüzündeki samimi gülümseme yukarıda neşeli insanların var olduğunu düşünmeme sebep olmuştu.. Fakat yukarı çıkınca yine dram öyküleri ile karşılaştık..
Merkezdeki ilk tanıştığımız "NECUVA" oldu. Belden aşağısının felç olduğunu göstermek üzere annesinin bacağını kaldırıp yatağa tekrar bırakması ile yıkıldığımı hissettim.. Not aldığımı görünce gözlerime bakıp arapça bir şeylerden bahsedip elleri ile 10 sayısını göstermesini tercümandan Necuva'nın geçirdiği ameliyatların sayısı olduğunu öğrendim.. İrkilmemek elde miydi? Tam savaş esnasında yanına bomba düşerek yaralanan ve ciddi ameliyatlar geçiren Necuva için Hemşir iyileşme umudu var dedikten sonra kapı dışına çıkınca iyileşmesi imkansız demesi düğümledi boğazımdaki kelimeleri..  Necuva aklımda yer kaplamışken "MUSAB YUSUF" ile tanıştım.. İsmini yatağının yanında yazan kağıttan öğrendim.. Başucunda duran Kur'an-ı Kerim e bakıp "İşte ortak yolumuz" demekten kendimi alamadım.. Ona bakıp kafamı salladıktan sonra bana gülümsemesi onu az da olsa anlayabilmem için bir kapıydı.. Elbette Anlamak için çabalamadık.. ANLAYAMADIK... Hiçbirini ANLAYAMADIK..

Ve "FADİ"...
O'nu yazarken zorlanıyorum.. O'nu hatırladıkça unutuyorum dünyayı.. FADİ.. Güzel yürekli mücahidimiz..
Hemşir son olarak terasta bulunan bir hastadan bahsetti.. Görmek istediğimizi söyleyince bizi onun yanına götürdü.. Yerde yatan gencecik bir delikanlı.. Onu bir sevdiğime o kadar çok benzettim ki elindeki bilgisayardan, açtığı Suriye devrim marşından, Gülümsemesinden, esprilerinden.. Daha önce ve daha sonra bir daha hiç O'na Fadi kadar benzeyecek birini bulamayacağıma o an kendimi inandırdım..

FADİ...
Cephede yaralanmış güzel yüzlü bir kardeş.. Aynı zamanda güzel yürekli bir kardeş.. Doktorların ona belden aşağısının felç olduğunu sırf  "İyileşince tekrar cephede savaşacağım, oraya tekrar gideceğim" diye tutturuyor olmasından söyleyemiyorlar..Kurtuldum demiyor.. Ölmeye engel yok onun için.. Şehid olmaya engel yok.. Gülümsemesine engel yok.. Gözlerine bakmaya çalıştıkça utangaç bakışlarını bilgisayara yoğunlaştıran FADİ..
Bizden neler istiyorsun sorumuza cevabını verirken o mükemmel yüzünün gülmesiyle espri yaptığını anlayıp hızla tercümana kafamı çevirip istediği şeyin "Cips" olduğunu duyunca O'na tekrar bakıp titreyen ellerim ile o anı satırlara yazmaya çalıştım.. Ona bakarak yazmak istemem o an yazdıklarımın şu an okunmuyor olmasının en büyük sebebi :) Yaşama öyle bir tutunmuş ki Şehid olma aşkı onu o haliyle bile gülümsetiyordu.. Arkadaşlardan birisi gidip Cips alıp gelmesi ile yüzündeki kocaman gülümsemeyi her hatırladıkça aynı şekilde bende gülümsemekten alamıyorum kendimi.. "Bak senin iki haftada yapamadığını arkadaşlar 5 dakikada yaptı" dediğini tercüme ederken tercüman ondan gözlerimi ayırmayarak gülümsemek yaşamıma yaşam kattı desem yeridir.. Rabbim onu, her ne kadar da doktor imkansız dese de bir an önce ayağa kalkmasını ve o Şehadet şerbetinden tatmasını nasip eder O'na inşallah..

Ziyaretimizde hayatımdaki en güzel anı bana yaşatan FADİ..
Rabbim Seni cennette kardeşim eylesin bana inşallah..
...
Bu yazıyı okuyan okumayan herkese;
        Ali'den, Mahmud'dan, Mustafa'dan, Rammah'dan, Necuva'dan, Nureddin'den, Yahya'dan, Ele'den, Yusuf''dan selamlar getirdim.. Rabbim bu güzel kardeşlerimle tekrardan bir araya getirmeyi nasip etsin bana.. Özellikle Fadi kardeşimle..

Esselamu Aleyküm..


29 Mart 2013 Cuma

Yolculuk öncesi..

Yine bir sabah.. Yine bir sessizlik..
Yarın sabah yola çıkıyor olmanın heyecanını üzerimden nasıl atabilirim bilmiyorum. Bu heyecanımla okulda nasıl ders dinleyeceğim acaba.. Gideceğim yer yüreğimizin kanadığı yerden güzel yürekli insanları ziyaret.. Suriye sınırı..Basit bir şey olabilir belki ama benim için dönüm noktası olabilecek derecede önemli bir yer.. Hepimiz için önemli olması gereken yer..
Geçtiğimiz günlerde Malatya'ya gelen Adem Özköse "Çeçenistan, Irak ve Filistin savaşları olduğunda onlar bizden dua istiyorlardı. Ama şimdi Suriye bizden ekmek bekliyor! SURİYE bizden UN BEKLİYOR" dedikten sonra bile Suriye, içimizde yarası uzun süre kapanmayacak bir acı olabilirdi.. Oldu da..
Bir müddet ekranlara yansıyan Suriye savaşını şu anda sadece belirli bir iki kanaldan öğreniyor insanlar.. Öğrendikten sonra ise unutuluyor.. Orada insanlık dramı yaşanıyor.. Hala yaşanıyor.. Hala bebekler ölüyor.. Hala biz sadece yazıyoruz.. Oranın ne halde olduğunu tahmin etmek bile güç.. Öğrenince tahminleriniz boşa çıkıyor.. Tahminlerimin boşa çıktığı gibi.. Geçenlerde Suriye-Halep'e giren Meşale Derneğinin Çektiği video o kadar içler acısı ki.. Orada çekilen fotoğraflar.. Halep'e giren 3 kişilik ekip içerisinde babamda vardı.. Sadece yaralanan bir komutanı ziyarete gitmişlerdi.. Gece gelmesi gerekirken ondan haber alamadık.. Sabah olduğunda yine telefonların kapalı olması en çok beni endişelendiriyordu.. Annem bana sezdirmese bile onun da gözlerinden endişelendiği belliydi.. Daha önce katılacağıma söz verdiğim bir toplantı için acı acı üniversite yollarına düştüm.. Dayanamadım toplantıya girmeden fakülteyi terkettim.. Elifimle konuşurken hiç ummadığım bir şekilde yolda yürürken ağladığımı ve kendimi susturmak için büyük çaba harcadığımı etrafımda bana bakan insanlar çok iyi anlamışlardır.. sadece 1 gün haber alamamış olmak bu kadar beni yıpratmışken, babalarından yıllarca haber alamayan çocukların halini düşünemiyordum.. Onların sadece ilk gün olan durumlarını anlamıştım bu bile beni daha çok yıpratıyordu.. Ya hiç gelmezse? Evlatlarını babalarını savaşa gönderen kardeşlerimizin fedakarlığı o gün bende yoktu.. O cesaret yoktu.. Babalarımız İslam için savaşırken ben Babamı istiyordum.. Bencillik miydi bilmiyorum ama buna hazır olmadığımı çok iyi biliyordum. Okuldan çıkıp babamdan haber alabilecek olan Mehmet abinin yanına vardığımda onun da yüzünde bir endişe olduğunu görmemek için kör olmak kafiydi.. Beni rahatlatmaya çalışması,  "Gelmezlerse biz arkalarından gideriz" demesi.. Üzüntüme üzüntü katmıştı.. Çaresizce ayrıldım yanından.. eve geldiğimde annem rahat görünmeye çalışıyordu.. Hala haber yoktu çünkü.. Haber yoktu..
Akşam 7'de haber geldi Suriye sınırından Türkiye'ye geçmekte olduklarının haberi... Yüreğimin hafiflediğini hissettim.. Mutluluğum paha biçilemezdi. Ta ki gece 00:30 da babamın eve geldiğinde çektiği fotoğrafları görene kadar.. Babama sarılmadım bile.. O çekilen fotoğraflar, videolar.. Babamı unutmama neden olan o görüntüler.. Onlara yardım için yaptığımız çalışmaların ne kadar eksik olduğunu bir kez daha anladım.. Herkes yattıktan sonra fotoğraflara uzun uzun bakarken tutamadığım gözyaşlarım, hesabımızın ağır olacağını anlamamdandı.. Evet gençler.. Hesabımız ağır olacak.. Suriyeli bir bebeğin gözyaşının hesabını bile verebilecek güçte değilken, nasıl olur da ölen insanların hesabını verebilirdik ki.. Veya üzerine bomba atıldığında kendisinden geriye sadece parçalanan organları ve kanı etrafa saçılan şehidimizin hesabını nasıl vereceğiz.. Verebilecek miyiz.. Veremeyiz.. Veremeyiz.. VEREMEYİZ :(

Veremeyeceğimiz bu hesabın farkındayım.. Fakat yarın yapacağımız yolculukta onlara sadece vefa borcumu ödemek için bakacağım gözlerine, sadece vefa borcumu ödemek için tutacağım ellerini.. Küçük gözleriyle bir felaket gören çocuğun gözlerinde o acıyı görmeye çalışmak, onunla birlikte gözyaşı dökmek için yola çıkacağım için bu heyecanım.. İnsanlık dışı müdahalelerin yaratmış olduğu acıyı hastanede gördükçe halimize binlerce kez şükretmek için heyecanlıyım.. Çünkü bizler görmeden şükredemeyenlerdeniz maalesef..

Bu heyecanımın yerini vicdan azabı alacak Malatya'ya dönerken.. Buna adım gibi eminim.. Belki haftalarca kendime gelemeyeceğim..
Olsun..
Heyecanım gözyaşlarım olacak..
Oraya gittiğimde hepinizden birer selam götüreceğim.. "Yetmez ama yüreği titreyen kardeşlerin kaldı arkamda" diyeceğim.. Gülümsemeleri ömür katacak yüreğime.. Gözyaşları ömür alacak..
Gülümseyerek gideceğim çocukların yanından gözyaşları ile ayrılacağım bir yolculuk öncesi böyle bir blog yazmak istedim.. Geldiğimde gitmeden önce neyim vardı şimdi neyim yok diyebilmek için.. Sadece bundan..Sadece bundan..

Suriye için değil KARDEŞLERİMİZ için tek yürek olabilmemiz duasıyla..

27 Şubat 2013 Çarşamba

...


..
Düne dair ömrüm boyunca hiç unutmak istemediğim o kadar çok şey var ki.. Bir an "Acaba ben ağlıyor muyum" diye tereddüde düşmek, ağlayıp ağlamadığını hissedememek, her kelimesinde tir tir titreyen sese sahip olmak..  Her şey o kadar monoton gidiyordu ki herkese anlattığım üç beş kelimenin beni zorlamayacağını düşünüyordum. Zaten sürekli anlatmıyor muydum bunları? En fazla ne kadar zorlayabilirdi ki beni.. Zorladı.. Hemde çok. O an ne yaptığımı bilmeyecek kadar zorladı.. Düğümlendikçe düğümlendi boğazımda kelimeler.. Suriye dedikçe gözyaşlarını tutamayan teyze, şu an Moro'da Etiyopya'da neler oluyor derken gözlerimin içine  bakarak beni dinleyen, çocuğunun sesini bile duymayan gözleri güzel teyzem.. Arakan'daki Müslümanların diri diri yakıldığını duyunca yanındaki arkadaşına irkilerek bakan dünya tatlısı bir genç kız.. Meğer ne zormuş dedim bi an "Ne zormuş zulmü anlatmak".. Anlatırken yaşatan bir dinleyici kitlesi..Dinledikçe ceplerini yoklayan bir kitle.. Her kelimemi can kulağı ile dinleyen bir kitle..40 kişi varlardı, dünya kadar da yürekleri..
 Konuşmam bittikten sonra yanıma gelip para verenler, yetimler için sorular soranlar ile çevrildi etrafım. Cebinde sadece 5 lirası olan ve yol parası 1.25 kuruşu alacak şekilde o parayı elime sıkıştıran teyze.. Para vermek için sıraya giren 5 10 20.. ne kadar var ise yanlarında elime sıkıştırıp "Allah razı olsun" diyenler.. Bu hazzı başka bir yerde yakalamış mıydım hiç hatırlamıyorum.. Gülümsediğimi hatırlıyorum en son.. Bir teyzenin yanıma gelmesi ile yüreğimin büyüdüğünü hissettim.. Bedenime sığmayacak kadar büyüdüğünü.. Etrafımdaki kalabalık dağılınca yanıma geleceği belliydi..  Geldi de.. Elimi tutup avuçlarımı açınca Yeniden düğümlendi boğazım.. her hatırladığımda bir kez daha düğümlenen sözlerim.. Gözlerimin içine bakarak Elime sıkıştırırken bir miktar parayı "Bu kadar vardı, yetimlere gitsin olur mu?" derken ne de çok utanıyordu.. Utanması gereken bizler iken.. O para 2 ekmek parası bile etmezdi.. Yüreğinin büyüklüğüne bakın.. 2 ekmek parası bile etmezken, utangaç gözleriyle elime sıkıştıran o teyzeyi belki de o para geçirecek sırattan.. Rabbim bunu nasip etsin ona inşallah..  O gün beni utandıran ama umutlarıma umut katan teyze.. İnşallah bir gün bir yerde tekrardan karşılaşmak nasip olur da sana kocaman sarılabileyim..
Buna gerçekten ihtiyacım var..

21 Şubat 2013 Perşembe

Elif'im için bir demet söz..




Bir ağırlık var üzerimde.. Son günün, bir önceki günün, ondan önceki günün.. Son 5 yılın ağırlığı.. Bu ağırlığa sebep olan kimse yok.. Kimse'ler var.. Çok kişi var.. Çook.. Her derdi profesyonelce içine atabilen birisi olarak İlk defa dün içimden attım ortaya bir şeyler.. İki üç damla gözyaşıma ortak ettim birini.. Halbuki uzun zamandır hiç ortağım olmamıştı.. Ağırlığımı bir kenara bırakıp içimde ne var ne yok her şeyi dökmek istedim. Halbuki ağırlığı bırakmam hiç mümkün olmamıştı, olmayacaktı da..  Bak işte yine o şarkı.. Bunu yazarken o şarkının çıkması tevafuk mu? Ne güzel ajitasyona bağlamış güzel güzel yazıyor idim ama şarkı "ne yazıyorsun lan otur ağla" diyor gibi çınlıyor kulağımda..Neyse neyse.. Dünden sonra tekrar son bir şeyler yazayım bir ilk yaşadım ya hani.. Onu da yapamadım.. Elime dolandı kalem yazdım karaladım sonra yırtıp attım.. 1 yıldır doğru düzgün içimi döktüğüm bir yazım yoktu bari bugün yazayım dedim, olmAdı..  Son 1 yıldır da o çok sevdiğim, dalı yırtıldığı için gözyaşı döktüğüm defterime "Ne halin varsa gör" muamelesi yaptığım için vicdan azabı çekmekteyim.. Yapacak bir şeyim yoktu ki.. Ne yazsam yanlış anlaşılıyordu, yazmamaya karar verdim bende.. Çok komik değil mi? Yazmayı bırakmanın ağırlığı bile üzerimde varken bana mutlu ol diyenler çıldırmış olmalı :).. Arada küçük defterime bir şeyler karaladıktan sonra tekrar yırtıp atmak da moda oldu bende ya neyse.. :) Bu blog yazımı da Gözyaşlarıma ortak ettiğim candan dostum ELİFİİMM için yazmaktı dileğim fakat ajitasyona bağladım ben yine.. :) Onu çok seviyorum nedense.. Onunla benim ikimizi oluşturan bir ortak özelliğimiz var fakat bunu o bilmiyor çünkü ona söylemedim.. Söylemeyi de düşünmüyorum çünkü o ileride bunu farkettiğinde yüzünde koccaman bir gülümseme olacak.. İşte ben o gülümsemeyi de çok seviyorum.. Yüreği ısıtıyor bildiğin.. Bana gerçekleri anlatırken "Üzül, ağla, zırla napıyosan yap ama unutma gerçekler bunlar" tarzında bir ifadeye bürünen yüzü var kii sormayın :) Ciddi ciddi anlatırken yanaklarını kocaman sıkıp öpesim geliyor da utanıyorum.. Yok ya ne utanması  ben Elifimden utanmam ama "Off hatçeee yine At mı gördün rüyanda" bakışı yerle bir eder adamı. Yeminle bak :D Seviyorum seni yüreği güzel kız.. Dünyanın jelibonunu getirin bi ihtimal ama Türkiyenin jelibonlarını getirin valla  değişmem ona :D
...
O derece çok seviyorum işte.. 
 

Sen bir tek bunu anlayamadın.. "Ben Sessiz kalmayı hiç sevmedim ki.. "